Nicholas Carr ‘’The Shallows’’ kitabında bilgisayarın icadıyla ortaya çıkan dijital çağın, 15. yüzyılda Gutenberg’in matbaa makinesini icat etmesiyle birlikte ortaya çıkan kitle iletişimi döneminden oldukça çarpıcı bir biçimde farklı olmasını ele alır.
Kağıda basılmış bir metinle herhangi bir yere ulaşmak sürekli ve odaklanmış bir dikkat gerektirirken, dijital içerikle uğraşırken böyle gereklilikler söz konusu değildir. Bunun nedeni, bu tür içeriğin hiperbağlantı (hyperlinks), aranabilirlik ve “multimedya” (sayfaların video veya ses akışlarının yanı sıra metin içermesi) kullanılarak oluşturulmuş olmasıdır. Çevrimiçi olduğumuzda, dikkatli bir şekilde okumak yerine göz atmaya ve metni hızla taramaya meyilliyizdir. Bu önemli farklılık yaşam tarzımızda geniş kapsamlı etkilere neden oluyor ve geleneksel eğitim müfredatında başarılı olan, doğrudan odaklanma becerisine sahip olan kişileri en yüksek övgüyü hak edenler olarak düşünmekten giderek uzaklaşıyoruz.
Dijital çağ, insanlık tarihinin değişimini gözler önüne seren bir dönemidir. Yolun sonunu tam olarak göremesek de meydana gelen değişiklikleri gözlemleyebiliyoruz. Örneğin, YouTube ile büyüyen nesil, siteye hakim olan ortalama uzunluğu 12 dakikalık videolara alışkınken, Z Kuşağı ortalama 15 saniyelik videolar oluşturulan paylaşım platformu TikTok tarafından ele geçirilmiştir.
İlk bakışta, bu kuşaksal değişimler psikanalizin geleceği hakkında şüpheler uyandırabilir, bunun en basit sebebi ise hastaların ilgilerini analizden fayda sağlayabilecek kadar sürdüremeyecekleri endişesidir. İlginin tedavinin başlangıcında kaybolması iyi bir şey değildir. Bu durumda psikanaliz gelecek nesiller için uygun bir tedavi olmayabilir mi? Eğer öyleyse, insanlar nereden psikolojik destek alabilirler? Bu soruların cevabı, gelecek nesillerin yalnızca BDT gibi kısa vadeli tedavilerle ilgileneceği olabilir fakat bu ikna edici olmaktan oldukça uzak bir cevap.
BDT bile, özellikle ciddi sorunlarla mücadele eden danışanlarda, kayda değer bir değişime sebep olmak için sürekli ilgi ve dikkat gerektirir. Yaklaşık bir saat süren haftalık seanslar ve seanslar arasında yapılması gereken günlük ödevler vardır. Sınırlı sabrı temel alarak psikanalizin sonu hakkında konuşacaksak, şu anda bildiğimiz birçok psikoterapinin sonunun da geleceğini iddia edebiliriz.
Bana kalırsa psikoterapinin geleceğiyle ilgili bu tür bir karamsarlık yersizdir. Örneğin TikTok videolarının çok kısa olduğu doğru olsa da, ortalama bir kullanıcının günde elli iki dakikasını bu videoları izlemeye verdiği düşünülüyor. Bu, tipik bir psikoterapi seansının süresiyle hemen hemen aynıdır. Aslında özellikle psikanaliz söz konusu olduğunda, dijital çağın çoklu görev anlayışını esas alan yaşam biçimi, insanları analitik bir sürece katılmaya hazırlayabilir. Bunun nedeni, klinik bir yöntem olarak psikanalizin en benzersiz yanının serbest çağrışım olmasıdır. “On Beginning the Treatment” başlıklı makalesinde Freud, yeni bir hastayla analize nasıl başlayacağını anlatır. Girişte söyledikleri aşağı yukarı şöyledir:
“Başlamadan önce söylemem gereken bir şey daha var. Bana anlattıklarınız sıradan bir konuşmadan bir bakıma farklı olmalı. Normalde, haklı olarak, konuşurken bir bağlantı akışını sürdürmeye çalışırsınız ve ana konudan uzaklaşmamak için, aklınıza gelebilecek her türlü müdahaleci fikri ve yan sorunları hariç tutarsınız. Ancak bu durumda farklı bir şekilde ilerlemeniz gerekli. Konuşurken aklınıza bazı eleştiri ve itirazlara dayanarak bir kenara atmak isteyeceğiniz şeylerin geldiğini fark edeceksiniz…. Bu eleştirilere asla boyun eğmemeli, onlara rağmen aklınızdakini söylemelisiniz – hatta tam olarak bunu yapmaktan iğrendiğiniz için söylemelisiniz.”
BDT‘de, her seans hedefe yönelik işlenir ve terapistin “sokratik sorgulama” tekniğinin rehberliğinde ilerler; bu teknik, hastanın muhakemesinde nihayetinde psikolojik semptomlara yol açabilecek kör noktaları arama yöntemidir. Bu yöntem, insanların rasyonel düşünmedeki başarısızlıkları nedeniyle yaşadıkları sorunları çözmelerine yardımcı olma amacına yönelik çalışır.
Serbest çağrışım yöntemi ise farklı bir amaca hizmet eder, insanların arzularıyla ilgili problemlerini çözmelerini hedef alır. Bunlar, geçmişte ne istedikleri ve gelecekte ne isteyebilecekleriyle ilgili sorunlardır. Serbest çağrışım yoluyla kendini yeni düşüncelere açma süreci bu görev için en uygun yöntemlerdendir. Sokratik sorgulama ise irrasyonel inançları keşfetmeye vurgu yaparak, bu süreci yalnızca engeller. Ne istediğimizi bilmiyorsak, bunun sahip olduğumuz belirli irrasyonel inançlardan kaynaklandığı sonucu çıkmaz.
Serbest çağrışım yöntemi psikanalizde ve insanların karşılaştığı bazı sorunların ele alınmasında son derece önemlidir. Aslında, dijital çağın yaşam tarzımıza getirdiği yenilikler, serbest çağrışım yöntemine daha sıcak yaklaşmamıza da yardımcı olabilir. TikTok gibi dijital platformların kullanıcıları, bir bağlantı ipliğine (“connecting thread”) ihtiyaç duymadan, istedikleri materyale ulaşırlar. Deneyimi ciddi veya değerli bir şeye ya da belirli bir görevin “başarılmasına” yol açacak bir araca dönüştürme ihtiyacı hissetmiyorlar ve de bu dijital gezintilerden zevk alıyorlar. Bu durum bir tür arayış ya da kovalamaca olarak serbest çağrışıma temel bir ilginin sinyali olarak alınabilir.
Tabii ki, bu çevrimiçi davranışların kişileri analizde olmanın getirdiği bütün görevlere hazırladığını düşünemeyiz. TikTok gibi platformlar, bizi başkaları tarafından üretilen, birbirinden bağlantısız içerik dizileriyle eğlendirirler. Buna karşın psikanaliz, zihnimizde meydana gelen fikir dizileriyle ilgilenmemiz için dikkatimizi iç dünyamıza çevirmemizi ister. Böyle bir dönüş yapmak zorlu bir görev olsa da, bu zorluk dijital çağın şimdiki ve gelecek nesillerine özgü değildir. Çevremizde çok fazla şey olup bittiği göz önüne alındığında, kendi zihinlerimizle ilgilenmenin önünde her zaman birtakım engeller vardır. Yine de, pek çok kişinin anlamlı analizler yapmak için bu engellerin üstesinden geldiğini biliyoruz ve dijital çağ insanının da bunu yapmanın yollarını bulacağını varsaymak için her türlü nedenimiz var.
Yazının Orijinali: https://www.ipa.world/IPA/en/Culture___Books/tiktok.aspx
Çeviren: Miray Işık Kayacan
Referanslar:
Freud, S. (1958). On beginning the treatment (further recommendations on the technique of psycho-analysis I). In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XII (1911-1913): The Case of Schreber, Papers on Technique and Other Works (pp. 121-144).
Kazantzis, N., Beck, J. S., Clark, D. A., Dobson, K. S., Hofmann, S. G., Leahy, R. L., & Wong, C. W. (2018). Socratic dialogue and guided discovery in cognitive behavioral therapy: A modified Delphi panel. International Journal of Cognitive Therapy, 11(2), 140-157.