Mert Akyol, Uzman Klinik Psikolog
“Travma”, anlamı üzerine fikir birliğine ulaşılamayan fakat çok sık kullanılan kelimelerden biridir. Aslında 17. yüzyıl sonlarına doğru kullanılmaya başlanan ve Yunanca kökenli olan bu kelime “fiziksel yara” anlamına gelmektedir. O da “delmek, deriyi dışarıdan yırtmak, koparmak” anlamına gelen fiilden türemiştir. Fakat gün geçtikçe bu anlam değişmiş ve ‘travma’ fiziksel yaralanmaya ek olarak ruhsal yaralanmanın travmatik etkilerini de kapsamıştır.
Bu kelimenin sürekli kullanımı aynı fenomene gönderme yaptığı yanılgısını pekiştirirken özünde farklı anlamlar kastedilerek kullanılmasına devam edilmektedir. Sonuç olarak “travma”, hem günlük kullanımıyla psikanalitik çevrelerin kastettiğinden farklılaşırken hem de psikanalizin içerisindeki her gelenek için de farklı ve özel bir anlama sahip olmuştur.
Psikanalitik Açıdan Travma Nedir?
Travmatik deneyim, psikanalitik bakışa göre aşırı uyarım sonucunda meydana gelir. Bu baş edilemez durum karşısında paralize hale gelen ego, biriken uyarımı ne boşaltabilir ne de zihinsel olarak bir yere bağlayabilir. Temelde, bu travma çocuğun cinsellikle karşılaşması sonucudur fakat bu karşılaşmanın gerçekten yaşanmasına gerek yoktur ve çocuğun hayal dünyası bunun için yeterlidir. Ayrıca, bu olayın travmatik hale gelmesi bu olayın anısının tekrarlanması sonucu olur, buna da “sonradan etki” (après-coup) denir. Ayrıca, diğer bakış açılarına göre öznenin payı göz ardı edilirken psikanalizde bir olayın travmatik oluşu kişinin öznelliğine bağlıdır.
“Travma” Kavramının Gelişimi Nasıl Olmuştur?
Aydınlanma çağından önce travma kökenli olaylar ve beraberinde ortaya çıkan semptomlar “Tanrının cezalandırması” ve “Şeytan tarafından ele geçirilme” gibi dini bir perspektifle açıklanmayla çalışılmıştır. İstismara uğramış birçok kadın ya yakılmış ya da “şeytan çıkarma” seanslarına maruz kalmıştır.
Ardından travmatoloji ve psikanaliz gibi modern teorilerin gelişimiyle travma kavramı farklı bir açıdan ele alınmaya başlamıştır. Psişik travma teorileri fiziksel travma hakkında bilinenler üzerine kurularak inşa edilmiştir. 1889 yılında Hermann Oppenheim, psişik travmaların kökeninde organik bir lezyonun yer aldığını öne sürmüştür. Benzer vakitlerde ise Jacob Mendes Da Costa, Amerikan İç Savaşından sonra askerlerin “Savaş Sonrası Anksiyete Bozukluğu” geliştirdiğini ve nefes ve ritim bozuklukları yaşadıklarını keşfetmiştir. Buna da “Askerin Kalbi” adını vermiştir.
1890’larda Charcot, Janet, Binet, Freud ve Breuer gibi bilim insanları psişik yara hakkında çalışmışlardır. Charcot’nun histeri üzerine çalışmaları sonucunda birçok kadının aslında cinsel istismar sırasındaki yaralanmaları sonucunda öldüğünü ve hayatta kalanların da ağır sonuçlara katlanmak zorunda kaldıklarını keşfetmiştir. Freud ve Breuer de aynı şekilde, travma ile ilgili görüşlerini histeri üzerine çalışmalarından faydalanarak geliştirmişlerdir. Histerik kadınları dinleyen Freud, bu kişilerin çocukluğunda aile bireylerinden birisi tarafından baştan çıkarıldığını ve bunun da nevroza sebep olan travmatik bir olay olduğunu öne sürse de ardından bu olayın gerçekleşmesine aslında gerek olmadığını, çocuğun fantezi dünyasında da olsa cinsellikle karşı karşıya geleceğini, bunun da travmatik olacağını savunmuştur.
Freudyen Yaklaşıma Göre Travma
Freud, ruhsal aygıtın çok önemli bir parçası olan, iç ve dış ayrımında bir bariyer görevi gören uyarım kalkanını (Protective Shield) yıkıp geçen dışsal her uyarımı “travma yaratıcı” olarak nitelendirir. Ayrıca, dışsal travma olarak tanımlanan her olayın, organizmanın enerjisel işleyişinde büyük çapta bir bozulma yaratmasına ve hatta buna karşı üretilebilecek her türden savunmayı harekete geçirmesine neden olacağını savunur. Bu noktada, travma olarak nitelendirilen bu fazla uyarımın göreceli olduğunu da ekler. Bir başka deyişle aynı olayların herkeste farklı etkiler yarattığını ve DSM gibi psikiyatrik tanı kitaplarından farklı olarak kişilerin öznelliğinin önemi vurgulanır. Nevroz ve travma arasındaki ilişkinin Freud açısından önemine gelindiğindeyse, nevrozun travma kökenli bir hastalıkla eşdeğer görüldüğünü fark edilir.
Sonraları, 1.Dünya Savaşıyla birlikte “savaş nevrozu” kavramı ve “savaş travmaları” üzerine düşünmeye başlayan Freud, travmanın yineleme zorlantısıyla ilişkili olabileceğini savunur. Askerlerin savaşta edindikleri travmaları rüyalarında tekrarladıklarını ve bilinçdışı bir şekilde travmatik tecrübelerini tekrar tekrar yarattıklarını keşfeden Freud, bu tekrarlamalarla yaşanan bu olaylara hükmetmeye, onları anlamaya ve görmeye çalıştıklarını ortaya koyar.
Freud, travmatik deneyimler üzerine çalışıldığında, travmatik anıların kişinin işleyebildiği anılara dönüştüğü ve bilinç düzeyinde erişilebilir hale geldiğinden bahseder. Ancak birçok travmatik deneyim işlenemediği için bu anıların bilinçdışında kaldığı ve çözülememiş meseleler olarak durduğundan bahseder.
Lacanyen Farklılıklar
Lacan, Freud’un travmayla ilgili söylediklerine büyük çapta katılsa da bazı eklemeler yapar. Lacan’ın “normal kişi yoktur ve bizim normal dediklerimiz nevrotiklerdir” varsayımını göz önünde bulundurursak ve Freud’un teorisine ekleme yaparsak “Herkesin kendine ait bir travması vardır” sonucuna varırız. Bu kısım Lacan için çok önemlidir çünkü ona göre bizi biz yapan şeylerdir travmalarımız. Kişiliğin veya kimliğin temelinde yer aldığı varsayılan travmalar herkesi özel kılmaktadır. Bunun yanı sıra Lacan’a göre ilk ve hepimizin paylaştığı, bizi insan yapan travma ise doğumdur. Bir başka deyimle “anneyle bir olmanın kaybı” da denebilir.
Psikanalitik Terapide Travma Çalışması Nasıl Yapılır?
Psikanalitik terapide travma birçok açıdan ele alınır. Çocukluk yaşantıları, şu anki ilişkileri, savunma mekanizmaları ve kişilerin şu anda farkında olmadan yaptığı birçok şeyi hesaba katarak yaşanan travma kişinin öznelliğinde incelenir. Psikanalitik yaklaşımın bir sonucu olan gerileme (regresyon) esnasında travma deneyimlemiş kişiler için güvenli ve tutan (holding) ortam sağlanır ve yaşadıklarını kelimelere dökmesine ve anlamlandırmasına olanak sağlar. Travmatik deneyimler bireyin erken dönem yaşantısında veya yakın dönemde olabileceği gibi üst nesillerin (anne, baba, büyük aile bireylerinin travmaları) yaşamış olduğu ve işlenememiş travmaların aktarımını da psikanalitik terapide çalışılır.
Referanslar
Freud, S. (1961). Beyond the Pleasure Principle. W. W. Norton & Company, Inc.
Freud, S. (1962). The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume III. Hogarth Press.
Lacan, J. (1992). The Ethics of Psychoanalysis. W.W. Norton & Company.