Ece Yayla, Uzman Klinik Psikolog & Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Günümüz dünyasında “göç etmek” artık “expat olmak” olsa da, kişinin yaşadığı deneyimlere aynı “havalı” isim bulunamadı maalesef. Ne kadar daha iyi bir yeregidilmiş olsa da, yaşanılan kayıplar, yalnız olmanın tekinsizliği, kaygısı ve deneyimi elde kalıyor. Yurtdışında var olmak veya var olmaya çabalamak bütün “iyi” şartlara rağmen oldukça zor bir süreçtir. Çünkü göç etmek ne kadar inkar etsek de bir ayrılık sürecidir. Daha iyi bir ülkeye ve yaşama gitmiş olmak kayıp yaşamadığımız anlamına gelmemelidir.
Göç Nedir?
Göç, temelde kişinin bir yerden ayrılıp başka bir yere konumlanmasıyla gerçekleşir ancak sadece fiziksel anlamda bir kopuşu içermez. Konumsal sürekliliğin kaybıyla birlikte ruhsal sürekliliğin de bir süreliğine kaybı yaşantılanır. Bu nedenle kişinin iç dünyasında da birçok duyguyu canlandıran bir süreçtir.
Göç eden kişinin yaşı, sosyoekonomik durumu, kültürel arka planı, göç ettiği yerdeki dil ve kültür farklılıkları, göçün çeşidi (zorunlu/ gönüllü veya geçici/kalıcı göç), göç etme sebepleri, geldiği yere dönebilme olasılığı ve bireysel farklılıklar gibi birçok faktör kişinin göç sürecini nasıl deneyimleyeceği üzerinde önemli rol oynar. Bu yüzden göç süreci, her kişinin ruhsallığında farklı yerlere dokunur ve her kişide farklı farklı deneyimlenir.
Farklı bir ülkeye gittiğimizde nelerden ayrılırız?
Her insanın yaşadığı kültürden ve aile yapısından temel alan inanışları, değerleri ve sosyal ilişki örüntüleri; kişinin kimliğini şekillendiren birer etmendir. Göç süreci bireyin bu etmenlerden somut anlamda ayrılışı demektir. Bu nedenle, aslında içselleştirdiği tüm bu yapılardan ayrılırken ruhsal bir ayrılık da gerçekleşir. Bu yüzden göç, benliğin sürekliliğini ve bütünlüğünü bir süre kesintiye uğratan bir süreçtir. Bir diğer deyişle, kişi olduğu yerle birlikte şekillenir, o kültürün getirdikleri, aile yapısı; benliğimizin, kimliğimizin bir parçasıdır. Bu yüzden yeni bir yere gitmek aslında yeni bir kimliğin şekillenmesidir.
Göç ile birlikte birçok ayrılığımız da tetiklenir. ‘Ana’vatandan ayrılmak aslında temel olan ayrılıklarımızı yeniden canlandırır. Ailemizin olduğu yerden de ayrılmış oluruz. Her ayrılıkta olduğu gibi bir tarafımız kalmayı ister bir tarafımızsa gitmeyi.
Yurtdışında var olmakta neden zorluk yaşarız?
Kültürel farklılıklar sebebiyle, kişinin benimsemiş olduğu kimliği ile uyum sağlaması beklenen kimliği arasında bir dengesizlik yaşanabilir. Bu dengesizlik, bir yanda değişiklik, bir yanda süreklilik isteyen taraflarımızın çatışması gibidir. Kültür şoku kavramı kimlikte yaşanan dengesizliklerle ilişkilidir bu anlamda.
Göç sürecinde, kişinin içselleştirdiği değerler, yargılar, sosyal çevre, inanışları dış dünyayla bir uyuşmazlık içerisinde olabilir. Çünkü göç eden kişinin içsel modelleri yeni bir yere gittiğinde artık eskisi gibi doğrulanmıyordur. Kişi, kendisinin ötekilerden farklı olduğunu veya gittiği yere ait olmadığını hissedebilir. Dışsal taleplerin içsel modellerle uyuşmazlığı sonucunda kaygı, kafa karışıklığı, üzüntü, öfke gibi çeşitli duygular yaşanabilir. Tüm bunlar kişinin ruhsallığında bir dengesizliğe yol açar.
Tanıdık, güvenli olandan; bir anlamda yeniye ve güvensize geçmek olarak da ifade edilebilir göç süreci. Bu anlamda göç, bir ayrışma sürecine işaret eder. Aynı zamanda her ayrışma sürecinde olduğu gibi bir yas sürecine de. Yas süreci de aslında kişinin hayatında önemli yer tutan ötekilerin fiziksel kaybı, kişinin içselleştirdiği değerlerin, anavatanının ve anadilinin kaybıyla ilintilidir. Yeni benliğin şekillenmesi için kaybedilen tarafların yasının tutulması önemlidir. Kazançlarla birlikte kayıpları da hissetmek, yeni bir yere adapte olmaya çalışırken bir yandan da bu kayıpların yasını tutmak oldukça zorlayıcı bir deneyim olabilir. Aslında göçmen kişi geldiği yerdeki benliğinin kaybını yaşar.
Göç sürecinde dilin önemi nedir?
Bu noktada anadilin kaybı da ruhsal süreçlere olan etkisi üzerinden oldukça önemli bir etkendir. Konuştuğumuz dile ait farklı ifadeler, duygular, düşünceler de kendiliğimizin bir parçasıdır. Çünkü deneyimlerimizi dil ile şekillendiririz.
Bu yüzden anadilimizdeki kelimeler, anılarımız ve anılarımızın eşlik ettiği duygularımız bu deneyimlere bir canlılık, zihnimizde somut bir şekil verir. Kurduğumuz ilişkilerde paylaşılan bir gerçeklik yaratırız dil sayesinde. Bu yüzden göç eden kişiler kullanmakta olduğu yeni dil ile deneyimlerini, duygularını yeterince iletemiyor gibi hissedebilirler. Göç eden kişi, göç ettiği yerin dilini biliyor olsa bile bu anlamda bir tür uzaklaşma yaşar. Çünkü anadilimizdeki kelimeler ve ifadeler, ruhsallığımızda çok derin yerlere, bebeklikten bugününe kadar getirdiği duyumlara dokunurken, yeni dilde bu bağlantılar yoktur. Bu yüzden anadilin kaybı da kişinin ruhsallığında önemli bir kayıp olarak deneyimlenebilir.
Göç edenler için psikoterapi neden önemlidir?
Kişinin göç ettiğinde huzursuzluk, uyum sorunları, üzüntü, kaygı yaşaması oldukça anlaşılır olsa da, tüm bu kayıplarla ve kayıpların getirdiği duygularla başa çıkmak zordur. Bu süreçte psikoterapi desteği almak kişilerin yaşadığı çatışmaların çözülmesi, sağlıklı bir yas süreci yaşayabilmesi için destekleyici olabilir.
Aynı zamanda, “süreklilik” hissinin kesintiye uğradığı bu dönemde yapılan düzenli psikoterapi seansları, kişinin kendisini konumlandırabileceği sabit bir alan sağlar. Her yas süreci kişiye bir büyüme ve gelişme olanağı tanır. Bu anlamda psikoterapi süreci, göç eden kişinin bu ayrışma sürecinde yeni kimliğine uyum sağlamasına destekleyici bir deneyimdir.
Neden Türkiye’de bir psikolog ile terapiye başlanır?
Yurtdışında yaşayan birçok Türk, psikolojik destek ihtiyacını Türkiye’de yaşayan bir psikolog ile karşılamayı tercih ediyor. İlk bakışta yaşadığı ülkede Türkçe konuşan bir terapist bulmanın zorluğu nedeniyle tercih edildiği düşünülse de, belki de bu neden çok somut ve yüzeyde kalan bir açıklamadır.
Psikoterapi sürecinin yakınlığı ve derinliği düşünülerek kimileri için online terapi ile Türkiye ile olan bağı tutmak, iki eve, iki kimliğe sahip olmak gibi ülkede kalmakla ilgili ikircikli hisleri ayrı tutmak gibi de yorumlanabilir. Yani kendi ülkesinden ayrı kalmak istemeyen parçanızı, terapistinize aktarmak ve orada tutmak bu sayede yurtdışında yaşamayı isteyen tarafınızı kendinizde tutmak daha kolay olur.
Referanslar
Halperin, S. (2004). The relevance of immigration in the psychodynamic formulation of psychotherapy with immigrants. International Journal of Applied Psychoanalytic Studies, 1(2), 99-120.
Ainslie, R. C., Tummala-Narra, P., Harlem, A., Barbanel, L., & Ruth, R. (2013). Contemporary psychoanalytic views on the experience of immigration. Psychoanalytic Psychology, 30(4), 663