Ayrılık hayatımızın her alanında kendini gösteren bir olgudur. Acı verici olmasının yanında aslında o kadar önemlidir ki, doğumdan ölüme peşimizi bırakmaz. Günlük hayatımızda fark etmesek de hayatımız boyunca yaşadığımız ayrılıklar, ruhsal yaşantımızı ve dolayısıyla hayatı anlamlandırmamızı etkiler.
İlk Ayrılık: Doğum
Doğum, ilk ayrılığı beraberinde getirir. Doğumda bebek, güvenli ve kapsayıcı olan anne rahminden ayrılır. Bu ayrılık, çeşitli ruhsal deneyimleri de beraberinde getirir. Otto Rank’e (1924/2017) göre, doğumdaki bu ayrılık ilk travmadır; çünkü bebek, korunan ve kapsanan bir konumdan kendi hayatı ve deneyimleri için sorumluluk almayı gerektiren, tamamen yabancı bir dünyaya doğmuştur. Rank’e göre rahimden ayrılık, gelecekteki kaygıların da temelini oluşturacak birincil kaygıyı, yani ayrılık kaygısını beraberinde getirir.
Ayrılık Kaygısı
Ayrılık kaygısı, hayatın her döneminde deneyimlenmektedir çünkü birey geliştikçe ve ilişkiler kurmaya başladıkça ayrılık ihtimali tekrardan ortaya çıkar. Örneğin; ilk olarak annenin memesiyle ilişki kurmaya başlanır ve memeden kesilme gerçekleşince Rank’in (1924/2017) bahsettiği gibi, doğum travmasını anımsatıcı bir şekilde bebek tekrar ayrılık kaygısı deneyimlemeye başlar (Geçtan, 2017). Bu nedenle memeden kesme hem bebek için hem de annenin kendi ayrılık meselesini tekrarlaması iki taraf için açısından oldukça zorlu bir süreç olur.
Bağlanma kuramının teorisyenlerinden John Bowlby ise ayrılık kaygısına farklı bir yaklaşımdan bakar. Bowlby’e (1973/2014) göre ise ayrılık kaygısı, bebeğin bakım veren ile bağ kurma ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmama olasılığına karşı deneyimlediği normal bir kendini koruma tepkisidir. Bebek, ayrılık kaygısı deneyimlediği zaman ağlar ve anne bu sayede yanına gelerek onun ihtiyaçlarını karşılayabilir. Yani aslında ayrılık kaygısı, bir nevi hayatta kalmak için gelişen evrimsel bir stratejidir.
Bebeklikten Çocukluğa Geçiş
Bebek geliştikçe, birincil narsisizm ve “sanrısal tümgüçlülük”, yani bebeğin anne ile kendini bir olarak algılaması kırıldıkça, psikolojik doğum başlar ve kişinin kendisi ile başkaları, özellikle anne ile arasındaki ayrımı belirginleşir (Palombo, Bendicsen, & Koch, 2009/2018). Mahler, Pine ve Bergman (1975/2018), bu sürece ayrılma-bireyleşme adını verir. Aslında anneden ayrılık, bir nevi kişinin kendini keşfetme sürecinin, yani bireyleşmenin bir başlangıcıdır diyebiliriz. Daha detaylı incelersek, Mahler ve diğerlerinin (1975/2018) farklılaşma adını verdikleri süreçte, çocuk, kendi bedeninin annenin bedeninden farklılığının farkına varır ve anneden uzaklaşıp çevreyi ve yabancıları keşfetme süreci başlar. Alıştırma evresinde ise anneden uzaklaşma belirginleşir fakat anne hala güvenli bir üs olarak kullanılır (Palombo, Bendicsen, & Koch, 2009/2018). Yani, her ne kadar çocuk ayrışmaya çalışıyor olsa da ihtiyaç duyulduğunda annenin orada olacağından emin olmak ister. Bu ayrışma çabası, kendini Winnicott’un (1971/2017) “geçiş nesnesi” adını verdiği olguda da gösterir. Çocuk hem anneden hem de dış dünyadan bir parça içeren bir nesne seçerek dış dünyaya yavaş yavaş adım atmış olur. Bu ayrışma deneyimleri, beraberinde ayrılık kaygısını da getirir (Mahler, Pine, & Bergman, 1975/2018). İlerleyen süreçlerde çocuk geliştikçe, akranlarıyla iletişime geçmeye başlar ve çocukluk yavaş yavaş yine ayrılıklarla beraber yerini ergenlik sürecine bırakır.
Çocukluktan Ergenliğe Geçiş
Bebeklikten çocukluğa geçiş sürecine benzer bir şekilde, ergenlik sürecinde de birey, ayrılık ve yas içeren çeşitli durumlar deneyimler. Örneğin; bu süreçte, çocukluktan gelen yüz ve vücut hatları, sosyal çevre, ailenin ergene olan yaklaşımı gibi unsurlar değişir ve ergen birey, bu değişimlerin yasını tutabilir. Fakat, her ayrılık sürecinde olduğu gibi bu deneyimler ve yas içselleştirilebilir ve kendilikle bütünleştirilebilirse, Erikson’a (1997/2018) göre kimlik karmaşası-kimlik gelişimi çatışmasında sistonik bir sonuca ulaşılabilir. Hatta ergenlik sürecinin kimlik ve kişilik üzerindeki önemi yüzünden Blos (1965), ergenlik dönemini “ikinci bireyleşme süreci” olarak adlandırır (akt. Palombo, Bendicsen, & Koch, 2009/2018). Ergenlik sürecinde ayrılık ve bireyleşme, kendini kişinin otorite olan ve bebeklik sürecinde içselleştirilen ebeveyn nesnelerinden bağımsızlaşması ile gösterir. Bu dönemde, aile içinde gelişen ilişkilerden bir gevşeme ve ayrışma deneyimlenir; bu ilişkiler ve ilişkilere yapılan yatırımlar, dış dünyaya ve akranlara aktarılır (Palombo, Bendicsen, & Koch, 2009/2018).
Son Ayrılık: Ölüm
Yaşlılık da hayatın diğer dönemleri gibi bir sürü değişikliği beraberinde getirir. Vücudun işleyişi bozulur, sevilenler yitirilir, toplumdan uzaklaşma ve dışlanma gözlemlenir, ölüm yavaş yavaş yaklaşır… Bu gibi sebeplerden dolayı yaşlılık yas tutulan ve ayrılıkların ön planda olduğu bir süreçtir. En önemlisi, bu dönemde hayattan, anlamdan ve sevilenlerden ayrılık olan ölüm ön plandadır. Hatta Erdem (2017), yaşlılık sürecinden, ölümün ve ayrılığın yasının “peşinen” tutulduğu bir süreç olarak bahseder. Quinodoz ve Erikson (1997/2018), ölüm ile baş edebilmek ve umutsuzluğa düşmemek için ergenlik sürecinde olduğu gibi, yaşlılıkta da yaşamı değerlendirme ve anlamlandırma çabalarının önemli bir dönüm noktası olabileceğini bildirir (Erdem, 2017). Bireyler adeta ölüme ve büyük bir ayrılığa hazırlık yaparcasına bu anlamlandırma sürecinde hayatlarındaki deneyimleri ve seçimleri gözden geçirirler (Wise, 2018). Yaşadıkları hayatı içselleştirip anlamlandırabilen bireyler, ego bütünlüğüne ulaşır ve kimliklerindeki bu bütünlük, bireyleri ölümü, kayıpları ve yası kucaklamaya, kabullenmeye ve kapsamaya hazır bir hale getirir.
Psikanalitik Terapide Ayrılık Nasıl Çalışılır?
Psikanalitik çalışmada her seans buluşma ve seans sonu da ayrılık deneyimlenir. Seansın sabitliği her bir ayrılığın sonrasında buluşmanın olduğunun bilinmesi, ayrılığı deneyimlemeyi olanaklı kılar. Seansın olmadığı zamanlar, tatiller terapi sürecinde terapistle kurulan ilişkide ayrılığın deneyimlendiği ve üzerine çalışıldığı alanlar olur. Aktarımsal ilişki içinde kişinin ayrılık meselesi çalışılmış olur.
Yazar: İlayda Akınkoç
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Bowlby, J. (2018). Ayrılma (M. Günay, çev.). Pinhan Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1973).
Erdem, N. (2017). Yaşlılıkla cenkleşme, yaşamdan ayrılık (D. A. Kırcalı, der.), Ayrılık içinde (s. 73-80). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Erikson, E. H. (2018). İnsanın 8 evresi (G. Akkaya, çev.). Okuyanus Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1997).
Geçtan, E. (2017). Psikanaliz ve sonrası. Metis Yayınları.
Lelie, J. (2015, 23 Nisan). Forking forest path [dijital fotoğraf]. https://unsplash.com/photos/u0vgcIOQG08 ‘dan alınmıştır.
Mahler, M. S., Pine, F., & Bergman, A. (2018). İnsan yavrusunun psikolojik doğumu (A. N. Babaoğlu, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1975).
Palombo, J., Bendicsen, H. K., & Koch, B. J. (2018). Psikanalitik gelişim teorileri rehberi (F. B. Helvacıoğlu, çev.). Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 2009).
Rank, O. (2017). Doğum travması (S. Yücesoy, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1924).
Winnicott, D. W. (2017). Oyun ve gerçeklik (T. Birkan, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal basım tarihi 1971).
Wise, R. (2018). Yaşlanmanın psikolojisi (A. Duben, der.). Yaşlanma ve Yaşlılık içinde (s. 47-66). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.