Yas ve Yas Süreci Nedir?
Psikolojiye göre yas sevilen birinin ölümüne veya psikanalitik açıdan yaklaşılacak olursa bir sevilen bir nesnenin kaybına (ölüm, ayrılık vs.) karşın gösterilen doğal bir tepkidir. Bu tepki anlık bir tepki değildir ve bir anda gelip geçmez. Yas bir süreç içinde gerçekleşir ve normal şartlarda bu sürecin bir bitimi vardır. Bu süreç bittikten sonra genellikle insan normal fonksiyonelliğine geri döner. Ancak bazen yas süreci sağlıklı olarak sonlanmaz ve patolojik bir evreye doğru ilerlerse kişi yastan uzun bir süre kurtulamayabilir. Bazı teoriler yas sürecini evreler halinde açıklarken psikanalitik teori gibi bazı teoriler ise yası daha dinamik bir enerji dönüşüm süreci olarak açıklar.
Freud’a Göre Yas Süreci
Freud’a göre yas sürecinin başlayabilmesinin önkoşulu bir kayıptır. Bu kayıp ölüm gibi gerçek bir kayıp olabilir veya ayrılık gibi soyut bazı değerlerin kaybedilişi olabilir. Freud’a göre yas da bu kayba verilen doğal bir tepkidir. Freud yas sürecinin kaybedilen şeye karşı oluşan doğal bir süreç olduğunu vurgulamıştır. Freud’a göre küçükken bebekler kendileri için önemli kişilerle bir bağ geliştirirler ve bu bağ bebekler için çok önemlidir çünkü bebekler korunmaya muhtaç varlıklardır ve ancak bu bağ sayesinde giyinme, barınma, yeme, içme ve sevgi gibi ihtiyaçlarını güvenli bir biçimde karşılayabilirler. Bu bağı kurarken libidinal enerji sevgi nesnesine aktarılır. Freud yas sürecini libidinal enerjinin kaybedilen nesneden ayrışma süreci olarak tanımlamaktadır. Bu zaman süresince kaybedilen nesneye yatırılmış olan libidinal enerji o nesneden ayrışmalı ve yeni bir sevgi nesnesine yatırım yapılmalıdır çünkü ancak o zaman yas süreci sağlıklı bir şekilde sonlanabilir ve kişi hayatına kaldığı yerden devam edebilir. Yas süreci boyunca dış dünya insana anlamsız gelir, kişinin fonksiyonelliği azalır, kişi dış dünyadaki herhangi başka bir kişiye karşı sevgi göstermekte zorlanır, sevdiği aktiviteleri yapmayı keser, kısacası Freud’un psikotiklik olarak da tanımladığı dış gerçeklikle kopukluk meydana gelebilir. Bütün bu belirtilere rağmen Freud normal yas sürecini patolojik veya tedavi gerektirecek bir durum olarak görmez çünkü ona göre kişide bu belirtiler gözlenmesine rağmen bir zaman sonra libido kayıp nesneden ayrışacak, ego inhibisyondan kurtulacak ve özgürleşecektir. Freud’a göre kayıp yaşandıktan sonra libido anında özgürleşmek istemez ve buna gerek duymaz çünkü yatırım yaptığı nesne onun konfor alanıdır ve bu konfordan vazgeçmek işine gelmez bu yüzden de kaybı kabullenmek istemez. Ancak bir zaman sonra, sağlıklı bir yas sürecinde ego gerçeklik sınaması yapacaktır ve bu sınamayla birlikte kaybın gerçek olduğunu fark edecek ve enerjiyi yatırımını yapacak olduğu yeni sevgi nesnelerine yöneltmek isteyecektir. Bu durum gerçekleştiğinde yas süreci sağlıklı bir şekilde sonlanmış olur ve kişi umudunu kaybetmeden hayatına devam eder.
Freud’a Göre Patolojik Yas: Melankoli
Yas süreci uzar da libidinal enerji kaybedilen nesneden ayrışmayı başaramazsa da patolojik yas yani melankoli olarak da adlandırılan bir durum meydana gelir. Melankolide kişi sevgi nesnesinden ayrışamamıştır ve zamanla kaybı kendi egosuna yöneltir. Dış dünyaya ve kayba yönelik kötü duygular egoya yöneltildiği zaman da yastan farklı olarak kişinin benlik saygısında belirgin bir azalma meydana gelir ve kişi kendine karşı cezalandırıcı davranışlar sergiler. Kendisini başarısız, değersiz, kötü ve cezalandırılmayı hak eden biri olarak göstermeye çalışır ve buna inanır. En önemlisi de kişi geçmişte de böyle bir insan olduğunu, geçmişte de kendisinin değersiz olduğunu savunur. Bu durum da ileride depresyon gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıklara veya geri dönüşü olmayan başka sorunlara da yol açabilir.
Bowlby’ye ve Bağlanma Kuramına Göre Yas
Bowlby de Freud gibi bebeklerin bakım verenlere ve güvenlikleri için önemli olan diğer insanlara
bağlandığını ve bağlandıkları insanların kaybı sonucunda da büyük tepkiler gösterdiklerini gözlemlemiştir. Bowlby’ye göre bağlandığı kişi öldükten sonra onun yasını tutan birey Freud’un teorisine benzer olarak önce yası inkâr etmeye ve bu gerçeklikten kaçınmaya başlar, kabul etmek istemez. O da Freud gibi bu sağlıksız durumun sona ermesi için kişinin ölen kişiye karşı geliştirdiği duygusal bağı sonlandırması gerektiğini öngörmüştür. Yapılan araştırmalar sonucunda kişilerin ölen kişiye olan tepkilerinin bağlanma stillerine göre değişkenlik gösterdiği de gözlemlenmiştir. Güvenli bağlanan insanların ölen kişinin ardından depresif semptomlar göstermediği, normal yas süreci geçirdikleri gözlemlenmiştir. Kaçıngan bağlanan kişilerin duygularını tamamen bastırdıkları ve bu kayıp hiç gerçekleşmemiş gibi davrandıkları görülmüş ve son olarak kaygılı bağlanan bireylerin yaşanan kayba karşı çok yoğun duygular içine girdikleri ve yas süreci boyunca patolojik yasa ulaşabilecek boyutta semptomlar gösterdikleri görülmüştür.
Yazar: Erin Çağla Doğan, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
May, R. (1986). Observations on the psychoanalytic theory of mourning. Smith College Studies in Social Work, 57(1), 3–11. https://doi.org/10.1080/00377318609516619
Özel, Y., & Özkan, B. (2020). Kayıp ve Yasa Psikososyal Yaklaşım. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar – Current Approaches in Psychiatry, 12(3), 352–367. https://doi.org/10.18863/pgy.652126
Özkan, A. (2020). Freud ve Lacan’ın psikanalitik kuramlarında Yastan Ayrışan Melankolik özne. Psikoloji Çalışmaları / Studies in Psychology, 317–333. https://doi.org/10.26650/sp2019-0056
Uslu R., & Berksun, O. E. (1993). Yas Ve Melankoli. Kriz Dergisi, 1(2), 001–006. https://doi.org/10.1501/kriz_0000000026
Varol, A., Albayrak-Kaymak, D., Akmehmet-Şekerler, S., & A. Markell, M. (2021). Attachment patterns, mourning reactions, and dysfunctional romantic relationship beliefs among young adults with and without early parental loss. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Dergisi, 38(1), 43–69. https://doi.org/10.52597/buje.994857