Haset Nedir?
Haset duygusu, bir şeyin başkasında olduğu görüldüğünde ortaya çıkan yıkıcı ve olumsuz bir duygudur. Kıskançlıkla yakından ilişkilidir ve hayatımızın belirli dönemlerinde ortaya çıkabilir. Haset, iki kişi arasında olurken kıskançlıkta üçüncü bir kişi ya da kavramın tehdidi söz konusudur. Kişi, haset duygusunu hem kendinde hissedebilir hem de başkalarının ilişkilerinde gözleyebilir. Haset duygusu genellikle kişinin kendisinde olmayan bir şeyi başkasının sahip olmasını gördüğünde ortaya çıkar. Almancada bu kavramla ilgili olan “schadenfreude” kelimesi ise kötü olaylara sevinç duymayı ifade eder. Türkçe karşılığı ise “başkasının başına gelen talihsiz olaylara karşı hissedilen sevinç duygusu” olarak tanımlanabilir. Haset duygusu genellikle yıkıcı bir duygu olarak kabul edilir. Patolojik boyuta ulaştığında kişinin işlevselliğini olumsuz etkileyebilir ve haset, zarar verme potansiyeline sahip olabilir. Birey, bu duyguların dış kaynaklardan gerçekleşmesini yoğun bir şekilde arzulayabilir. Ancak bireyin öz farkındalığı yüksekse, haset duygusu zarar vermeyen bir itici güç olarak da değerlendirilebilir. Dünya tarihinde ve eserlerde, hasedin yıkıcı özelliğini konu alan pek çok hikâye bulunmaktadır.
Haset ve Kıskançlık Arasındaki Fark Nedir?
Kıskançlık ve haset arasında temel bir fark vardır. Haset, bir kişinin başkasının sahip olduğu bir şeyi istemesi ve bu kişinin sahip olmasını istemediği bir duygudur. Haset genellikle iki kişi arasında gerçekleşir ve kişinin kendiyle ilgilidir. Öte yandan, kıskançlık üç kişiyi içeren bir durumdur. Kıskançlık, bir kişinin başkasının sahip olduğu bir şeyi istemesi ve aynı zamanda kendisinin de o şeye sahip olmasını istemesidir. Kıskançlık, bir kişinin başkasının da sahip olmasından dolayı duyduğu endişe ve kaygıyı ifade eder. Bu nedenle, haset ve kıskançlık arasındaki fark, tek taraflı ve iki kişi arasında gerçekleşen haset ile üç kişiyi içeren kıskançlık arasındaki farktır. Her ikisi de olumsuz duygular olsa da, kıskançlık daha karmaşık bir durumdur ve bireylerin başkalarıyla olan ilişkilerini etkileyebilir.
Psikanaliz ve Haset İlişkisi Nasıldır?
Psikanalizde hasetle ilgili ilk düşünce ve kavramlara baktığımızda, akla ilk gelen kavram “Penis Hasedi” olabilir. Bu kavramı anlamak için Odipus Karmaşası’na bir göz atmak gerekebilir. Kısacası, Odipus Karmaşası erkek çocuğun annesine, kız çocuğunun babasına karşı yoğun bir sevgi duyması ve aynı cinsiyetten ebeveynine karşı düşmanlık göstermesi durumunda ortaya çıkar. Freud’a göre, penis bir güç sembolü olarak tasvir edilir. Bu ayrıcalığın erkeklerde olduğunu fark eden kız çocuğu, kendisinde olmayan veya elinden alınan bir şey olduğuna dair düşünceler geliştirir. Bu düşünceler ve mantıksal çıkarımlar sonucunda “Penis Hasedi” adı verilen bir düşünce oluşur. Kız çocuğu böylece kendini eksik hisseder. Bu durumun sonucunda, kız çocuğu kendini eksik doğurduğu için annesini suçlar ve penis sahibi olan babasının gücüne dolaylı olarak ulaşmaya çalışır. Bu dönemin sonucunda kız çocuğu penis sahibi olmayacağını kabul ederek cinsiyet rollerini benimser ve annesiyle özdeşleşir. Freud’un ortaya attığı bu fikir, Karen Horney, Melanie Klein gibi birçok sonraki psikanalist tarafından yoğun eleştirilere tabi tutulmuştur.
Haset duygusu, kişinin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilecek potansiyele sahip bir duygudur. Kişi, bu duygularla başa çıkamadığında çeşitli savunma mekanizmalarına başvurarak ego bütünlüğünü korumaya çalışır ve bu duyguların üstesinden gelmeye çalışır. Kişi genellikle çevreye karşı haset duygusunu inkar etme ve gizleme eğilimindedir.
Melanie Klein Haset Kavramını Nasıl Açıklar?
Psikanaliz çerçevesinde haset konusuna en çok değinen ve önemli katkıları bulunan kişilerden biri Melanie Klein’dir. Melanie Klein’e göre haset duygusu, bebeğin doğumundan itibaren anne memesine olan ilişkisinden kaynaklanır. Bebek, ihtiyaç duyduğu ve haz aldığı memeyle istediği zaman buluşamadığında yıkıcı potansiyele sahip haset duygusunu geliştirmeye başlar. Meme, bebek için hem bir sevgi nesnesi hem de haset duyduğu ve yok olmasını istediği bir nesnedir. Bu durumda bebekte bir çatışma ortaya çıkar. Bu çatışma, Melanie Klein’in tanımladığı iyi meme ve kötü meme kavramlarını oluşturur. İyi meme, bebeğe ilgi ve haz veren bir role sahiptir ve bebek bu iyi memeyi içselleştirme eğilimindedir. Anne tarafından ilgi ve sevgi eksikliği olduğunda ise bebek, iyi olanı içselleştirme kapasitesinde zayıflık yaşar. Bu durum, bireyin kişilik özelliklerine olumsuz bir şekilde yansır. Bebeklik döneminde çözülemeyen yoğun haset duyguları, kişinin yaşamında aşırı idealizasyon, nesnelere ve kendi değerine yönelik küçümseme gibi duygulara neden olabilir. Ancak bu çatışma olmadığında, sürekli taleplerinin karşılandığı ve sınırların konulmadığı durumlarda kişi ileriki yaşamında kaygı ve güçlüklerle baş etme becerisinden yoksun hissedebilir, dayanıklılığı zayıf olabilir. Eğer haset, şükran ile çözümlenirse, kişi ileride hayattan zevk alma, cömertlik, memnuniyet gibi olumlu kapasiteleri başarılı bir şekilde gerçekleştirebilir.
Melanie Klein, Odipus Karmaşasını iyi meme-kötü meme kavramları üzerinden açıklamıştır. Ona göre baba, annenin memesiyle bebeği mahrum bırakan düşmanca bir figürdür ve hasetin kaynağıdır. Bebekte hissedilen bu duygu, anneden babaya ve diğer kardeşlere olan şüphe nedeniyle öfke duygusunu oluşturur. Öfke bazen temel nesne olan anneden babaya ve kardeşlere yönelebilir ve bu durum daha az suçluluk duygusuyla sonuçlanır. Bu durum da kıskançlığa sebep olur ve kıskançlık, rakiplere yönelik yıkıcı duyguları içerir. Böylece kıskançlık duygusu, haset duygusunun gelişiminden sonra ortaya çıkar.
Yazar: Feraye Çakal, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Tuna, E. (2018). Haset ve kıskançlığın tanımlanması ve klinik görünümü. http://hdl.handle.net/20.500.12416/3554