Obsesif Kompulsif bir örüntünün, Lacancı bir terminoloji ile ele alındığında, eksiklik ve fazlalık temaları üzerinden kurulan ve birbirleriyle ilişkilenen iki seriden oluştuğu söylenebilir. Obsesif seride kişinin düşünmekten kendini alamadığı tekrarlayan afektif düşüncelerin formu, tam olarak düşünülemeyen bastırılmış bir düşünce içeriği etrafında örgütlenirken; kompulsif seride kişinin dahil olmaktan kendini alıkoyamadığı tekrarlayan ritüeller, gerçekleştirilmesi yasak olan geçmiş bir faaliyetin metaforu olarak anlam kazanmıştır. Örneğin kişi babasının öleceği fikrinden ve bu fikre eşlik eden korkudan kurtulamaz (obsesif seri) veya sabahları giyinirken çoraplarını defalarca kez çıkarıp yeniden giymekten kendini alıkoyamaz (kompulsif seri). Ve sadece saplantılı düşüncelerden oluşan bir obsesyon olabileceği gibi, sadece kompulsif faaliyetlerden veya her ikisinden de oluşan semptomlar olabilir. Her durumda, obsesif kompulsif bir örüntü, bastırılmış ve dolayısıyla eksik bir düşünce etrafında örgütlenen saplantılı, tekrarlayan ve dolayısıyla bir fazlalık teşkil eden afektif düşünce serilerinden oluşur. Ve her seri başka bir seri ile “gösteren” (fazlalık) ve “gösterilen” (eksiklik) ilişkisi içindedir.
Bastırılan Düşünceler ve Semptomlar
Kimine göre analist, analiz edilen kişinin tüm söylediklerinin, hiç söylenmeyen bir şeye gönderme yaptığını varsayabilir. Örneğin, Freud’un bir hastası, ilk bakışta hiçbir şey ifade etmeyen bir rüya görmüştür. Rüyanın özelliği, görülen her şeyin belirsiz olmasıdır. Başka bir deyişle, rüyanın içeriğindeki her şeyin formu belirsizliktir. Daha sonra analizde ortaya çıkacağı üzere, rüyayı gören kişi hamiledir, kimden ve nasıl hamile olduğunu bilmemektedir ve bunu düşünmek istememektedir. Dolayısıyla kimden hamile olduğunu bilmediğini düşünmek istemeyip bu düşünceyi bastırmıştır. Dolayısıyla, birbirleriyle ilk bakışta alakasız görünen içeriklerin formu, bu örnekte rüyada görülen her şeyin formu, bastırılan bir içerik tarafından belirlenir ve bir bütünlük kazanır. Bu anlamda, bilincin içeriğindeki bir eksiklikler (bastırılan düşünce), tüm bilinçli düşüncelerin ve semptomların formunu belirler.
Obsesif Kompulsif Örüntü
Bilinçdışı olan asla derinlerde ve bilinçten bağımsız bir varlığa sahip değildir. Poe’nun öyküsünde kraliçenin masaya bıraktığı mektup gibi, bilinçdışı her zaman bilincin diğer yüzüdür. Obsesif kompulsif bir örüntüde de her şey apaçık ortadadır. Sabahları giyinirken çoraplarını defalarca giyip çıkaran kişinin eylemi, mastürbasyonun formuna sahiptir. Bu açıdan obsesif kompulsif bir örüntü, bir Moebius şeridinin iki yüzü gibi birbiriyle ilişkilenen iki seriden oluşuyor gibidir. Obsesif ve kompulsif fazlalıklar, saplantılı düşünceler veya tekrarlayan faaliyetler, bastırılan bir düşüncenin diğer yüzü gibidir. Bu düşünce, analiz edilen kişinin söylediği kelimelerin, yaptığı hareketlerin ve sergilediği semptomların formunda mevcuttur, onların diğer yüzüdür. Analiz edilen kişinin kullandığı ifadelerin eş anlamları, tekrarlayan temalar ve semptomlar, örüntünün diğer yüzünde bilinçli olandan başka bir anlatı etrafında örgütlenirler. Ancak, bilinçli olandan bilinçdışı olana geçiş, Moebius şeridinin bir yüzünden diğerine geçmek gibi, bir yüzeyi sonuna kadar izleyerek gerçekleşebilir. Yani Lacancı bir perspektifte bilinçdışı, derinlerde örgütlenen karanlık arzulardan oluşmaz; bilinçdışı anlam, analizanın kullandığı dilin yüzeyinde, apaçık ortadadır.
Sonuç olarak, obsesif kompulsif bir örüntü, bilinçli olandan bilinçdışına doğru ilerledikçe derinleşen bir yapı gibi değil; aynı zeminin -analizanın söyleminin- iki farklı yüzü olarak ilerleyen ve birbirleriyle gösteren – gösterilen ilişkisi içinde gelişen iki farklı serinin ilişkisi olarak anlaşılmalıdır. Yani analiz temelde, fazlalık eksiklik diyalektiği ile ilerleyen bir söylem analizidir, söylemin kliniğidir.
Yazar: Onur Kıdık, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog