“Kayıpsız sevgi yoktur ve bir miktar yas tutmaksızın kaybın ötesine geçmek diye bir şey yoktur. Yas tutamamak, ölüm ve yeniden doğumun büyük, insanca döngüsüne girememektir.”
Yas Nedir?
Yas, sevilen bir kişi ya da kaybedilen bir kişinin/şeyin yerine koyulan soyut bir kavramın yitirilişine verilen doğal tepkidir. Freud’a göre yas, kaybedilen nesnenin ardından geçen zamanda, libidonun kayıp nesneden ayrışmasının yaşandığı bir süreç ve bu süreçteki deneyimler bütünüdür. Nesnenin kayboluşunun gerçeğini kabul etmek acı çekmeyi içermektedir.
Yasta, bir kişi kaybı için acısını dışsal bir şekilde hissetmektedir. Birey, çevresindeki dünyanın değiştiğini ve kasvetli olduğunu hissedebilmekte ancak değişimi hissetmesine izin verdikçe, kayıp duygularını yeniden şekillendirebilmektedir. Freud, yas tutmayı bir tür kabulle biten bir süreç olarak tanımlamıştır çünkü yas tutan kişi, sonuçta onu değiştirmiş olsa da, sonunda dış dünyaya katılmak için motive olmuş hissetmektedir.
Yani, aşırı acı, gerçekliğin inkar edilmesi, nesnenin varlığının halüsinasyonu ve nesnenin kaybının farkındalığı sırayla yaşanmaktadır. Sonunda, yeni nesnelere bağlanmanın gelişmesine izin veren zihinsel değişiklikler meydana gelmektedir. Yas, fiziksel ölümün ötesine uzanmak, bağlandığımız bir şeyi kaybettiğimizde bir biçimde yaşamaya çalışmak olarak görülebilmektedir. Bir şeye ya da birine bağlanma süreci, o şeyi kimliğimizle ilişkilendirmektedir. O şey kaybolduğunda kendiliğin bir parçası kaybedilmektedir. Yas, bu çok kişisel kayıp içindir.
Psikanaliz ve Yas
Sigmund Freud, 1917’de, I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından, kayba psikolojik tepkiler üzerine bir makale yayınlamış ve insan ruhsallığı üzerine yürütülen çalışmaların temel noktalarını oluşturmuştur. Yas ve Melankoli adını verdiği bu yazıda Freud, kayba karşı iki farklı tepki türü olduğunu öne sürmektedir: yas ve melankoli.
Bu iki kavramdan ilki olan yas (mourning) bugüne kadar birçok çalışmada travma, kayıp, hastalık, depresyon gibi çeşitli değişkenlerle birlikte incelenmiş (örn., Boelen ve Van den Bout, 2010; Klein, 1940), süreçleri ve aşamaları teorisyenler tarafından farklı şekillerde açıklanmış (Kübler-Ross, 1969; Parkes, 1998) ve son tartışmalarda komplike yas (Maraş, 2014; Mathew ve Marwit, 2004) ve öncül yas (Evans, 1994; Ünal, 2019) gibi yeni kavramların ileri sürülmesine değin gelmiştir.
Freud yas ve melankoliyi yatırım yapılan nesnenin kaybı üzerinden benzeştirmekte iken; yasın kayba verilen olağan ve sağlıklı bir tepki olduğunu savunmaktadır. Freud’a göre, her iki tepki de ruh hali veya ifade açısından benzerdir çünkü ikisi de kayıpla uğraşmaktadır. Sevilen bir kişinin kaybı ya da ülke, özgürlük, idealler gibi soyut bir kavramın kaybedilişi de kişide yas ya da melankoli durumu yaratmaktadır. Fakat yas, Freud’un görüşüne göre, sonlu ve dönüştürücü bir süreç olsa da, melankoli kalıcı bir durumdur ve insanın bilinçli anlayışının hemen dışında kök salmaktadır.
George Hagman, Freud’un görüşlerinin o dönemde Batı dünyasında hakim görüşlere uyduğunun altını çizmektedir. Hagman, yas sürecini değerlendirirken bireysel, ailesel, durumsal olarak bağımlı, kültürel ve dini değişkenleri göz önünde bulundurulması gerektiğini iddia etmiştir. Ona göre, yas tutan kişi hayatta yeni roller ve yeni bir içerik bulmalıdır.
Lacan’a göre, yas süreci kayıp durumu ile başlamaktadır. Bu kayıp sonrasında, özne Gerçek’in (Real) bir kısmı ile yüzleşmek durumunda kalmaktadır. Gerçek olan yokluktur. Kayıp durumunda ise öznenin bu Gerçek ile bir anlık karşılaşması söz konusudur. Ancak Lacan’a göre Gerçek tam da kapatılmak istenen, yok olması için savunmaların kurulduğu şeydir.
Vamık Volkan da yasla ilgili bir makalesinde yasın üç unsurundan bahsetmiştir. Bunlar; her kaybın bireyi kaçınılmaz bir keder içine sürüklemesi, kaybın tüm geçmiş kayıpları canlandırması ve yası tutulabilen her kaybın büyüme ve yenilenme için bir araç olabilmesidir. Yani, yas süreci beraberinde arınma ve iyileşmeyi de getirmektedir.
Freud’a Göre Yas
Freud, Yas ve Melankoli’de bu iki kavramın bazı ortak özelliklere sahip olduğunu açıklamaktadır. Bunlar; dış dünyaya olan ilginin kaybı, sevme kapasitesinin kaybı ve tüm aktivitenin engellenmesi şeklindedir.
Rüyalarda olduğu gibi yasta da çekilmenin dünyayı dış algılara dayanarak değil, tamamen içe dönük bir öznellik temelinde olduğu düşünülmektedir. Nesne-libidonun bu şekilde geri çekilmesi ve şimdiye kadar özne ile nesneyi birleştiren tüm bağların sökülmesi, yas ve melankolinin yukarıda bahsedilen ikinci ortak özelliğiyle, yani sevme kapasitesinin kaybıyla sonuçlanmaktadır. Kendine olan abartılı konsantrasyon, başkalarına yönelik herhangi bir düşünceyi ve herhangi bir sevgi ifadesini engellemektedir.
Bununla birlikte Freud, nesnelere yönelik tüm sevgi dolu dürtülerin ortadan kalkmasına ilişkin yorumunda kendisini sınırlamamıştır. Başka bir nesneye olası herhangi bir bağlanmanın, kayıp nesnenin yerini alabileceğini öne sürmüştür. Kendini dış gerçeklikten kesmek paradoksal olarak onu kabul etme gereğini ima etmektedir. Özne ve nesne ilişkileri düzlemindeki kayıptan çalışan psişik, öznenin gerçekliğin diğer yönlerinden de ayrılmasına yol açmaktadır. Böylece, yasın sonuncu kısmı olan tüm aktivitelerin engellenmesi türetilmektedir. Böyle bir kayıtsızlık gerçekten de tüm gerçekliği inkar ederek nesne kaybının gerçekliğini inkar etme girişimlerini içermektedir.
Gerçekliğin tanınması ile inkar edilmesi arasındaki salınım, bu bağlamda sıklıkla gözlenen çelişkili ve döngüsel eğilimleri açıklamaktadır. Yani, bir nesnenin kaybının üstesinden gelmek, o nesnenin yaslıların psişik faaliyetinde abartılı bir varlığı anlamına gelmektedir. Bu nedenle, yas tutma işi, nihai ölümüyle uzlaşmak için bir nesneye aşırı dikkat edilmesi olarak tanımlanabilir.
Freud, yas sürecini libido tarafından yatırım yapılan nesnenin kaybı ile ilişkilendirmektedir. Yatırım yapılan nesnenin kaybı sonucu yas sürecindeki özne için dünya anlamsız ve boş bir hale gelebilmektedir. Fakat özne, kaybın gerçekliğini kabullendikten sonra, bu durumun geçiciliğini fark edebilmekte ve yeni sevgi nesneleri bulmaya ve onlara yatırım yapmaya olan arzusu ile hayatına devam etmektedir. Bu bağlamda aslında yas sürecinin belirli bir düzeyde yaşanması beklenmektedir.
Freud’un “yas çalışması” olarak ortaya koyduğu süreçte kaybedilen kişi/şey ile ilgili olarak duygusal yaşantılarla dolu anılar yeniden hatırlanmaktadır. Böylece bir kimsenin kaybedilen kişiye yatırılmış libidosu giderek artan bir biçimde geri çekilmektedir. Freud, yası patolojik ve tedavi gerektiren bir şey olarak görmenin doğru olmadığını hatta zararlı olabileceğini iddia etmiştir.
Bunlara rağmen yasın acı vericiliği yadsınamaz bir gerçektir. Freud (1917) bu acı vericiliği, insanın bulunduğu konumundan hiçbir zaman gönüllü olarak vazgeçmek istememesi, buna libidinal direnmesi (libidinal economy) ile ilişkilendirmektedir. Uzamış yas ya da travmatik kaybın sonunda uzun süreli devam eden yas halinin, bu direnmenin sürdürülmesiyle ilgili olduğu öne sürülmektedir. Bu da, öznenin kaybını egoya yönlendirmesi ve Ben’e yönelik bir kayıp olarak tanımlamasıyla ilgilidir.
Freud, ölen kişiyle olan ilişkinin kararsız duygularla aşırı derecede karakterize olması ve / veya yas tutan kişinin “narsisistik nesne” seçimine eğilimi olması, yani çok fazla olgunlaşmamış özelliğe sahip olması durumunda yas sürecinin patolojik bir form alabileceğini öne sürmüştür. Bir kişi bir nesne kaybını (yas gibi) egosuna zarar olarak algılayabilmektedir. Freud’un metninde yas tutmanın bilinçli olduğu kadar bilinçsiz bir süreç olduğu dile getirilmiştir.
Yazar: Canan Önerli, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Granek L. (2010). Grief as pathology: The evolution of grief theory in psychology from Freud to the present. History of psychology, 13(1), 46–73. https://doi.org/10.1037/a0016991
Özkan, A., & BALTACI, S. (2020). Freud ve Lacan’ın Psikanalitik Kuramlarında Yastan Ayrışan Melankolik Özne. Psikoloji Çalışmaları, 40(2), 317-333.
Özmen, E. (2013, Eylül). İnsan Varlığının Temel Kurucu Zemini Olarak Melankoli ve Özdeşleşme. Birikim. Erişim Tarihi:13 Temmuz 2022, https://birikimdergisi.com/guncel/925/insan-varliginin-temel-kurucu-zemini-olarak-melankoli-ve-ozdeslesme#_ftnref10
Freud, S. (1917). Mourning and melancholia. (J. Strachey, Ed. ve Çev.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud içinde (Vol. 14; s 243-258). London, England:Hogarth Press.
USLU, R., & BERKSUN, O. E. (1993). Yas ve Melankoli. Kriz Dergisi, 001–006. https://doi.org/10.1501/kriz_0000000026
Volkan, Vamık D. & Zıntl, Elizabeth. Kayıptan Sonra Yaşam-Komplike Yas ve Tedavisi. Ankara: Pusula Yayınevi, 2018.