Uyku, biyolojik ve psikolojik durumlarımızı düzenlemeye yarayan önemli ve bilinmezlerle dolu bir var oluş biçimidir. Hatta uyku, yaşamımızın öyle büyük bir bölümünü kaplar ki hayatımızın üçte birini uyumaya ya da uyumaya çalışmaya harcarız (Aminoff vd., 2011). Uykunun hayati önemi de araştırmacıların gözünden kaçmamıştır ve rüya, uyku süreçleri ve problemleri gibi konular, farklı bakış açıları göz önünde bulundurularak açıklanmaya çalışılmıştır.
Psikanalitik teoride uyku problemleri nasıl açıklanır?
Freud, uyku sürecinde kişilerin regrese olduğundan, yani bebeklik ve hatta anne karnındaki döneme bir gerileme yaşadığından bahsetmiştir (de Kernier vd., 2017). Uyku sürecindeki davranışlarımız göz önüne alındığında bu anlaşılırdır. Örneğin, uyurken üzerimize örttüğümüz battaniyeler anne karnındaki sıcaklığı ve güvenliği anımsatırken, uyku pozisyonumuz da anne karnındaki cenin pozisyonunu anımsatmaktadır (Pines, 1976). Hatta uyku süreci de kişileri yine çocukken olduğu gibi, annenin çocuğa bakım verdiği ve çocuğun kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığı pasif bir konuma getirir (de Kernier vd., 2017). Psikanalitik teoriye göre uyku sürecindeki bu regresyon, gün içinde genelde bastırılan ve ilkel cinsel ve agresif dürtülerimizi içeren bir yapı olan id’in aktivitelerini ön plana çıkartır (de Kernier vd., 2017). Uyku esnasında bastırma mekanizmasının zayıflaması, fakat çalışmaya devam etmesi ile bastırılan bu dürtüler ve istekler, rüyada tatmin edilme şansı bulurlar (Pines, 1976).
Yunan mitolojisinde uyku tanrısı olan Hypnos ile ölüm tanrısı olan Thanatos kardeşlerdir. Bu açıklamaya dayanarak bazı teorisyenler, uyku problemlerinin ve uyuyamama durumunun uykunun ölüm ile eş değer görülmesi yüzünden olduğunu açıklamışlardır (Rothberg, 1947). Çocuklarda da özellikle görüldüğü gibi uyku, aslında bir ölüm ve yok olma tehdididir, karanlıkta yalnız olmak ölümü ve yatak da mezarı hatırlatmaktadır (de Kernier vd., 2017). Uykuya direnme, uyuyamama ise ölüme ve ölümün getirdiği pasiflik ve güçsüzlüğe karşı bir direnç olarak yorumlanmaktadır (de Kernier vd., 2017).
Uykunun ölüm ile ilişkisi göz önüne alındığında, bir uyku bozukluğu olan ve genelde aniden gelen uyku atakları olarak bilinen narkolepsinin “anlık intihar girişimlerine” benzer bir yanı olduğu söylenmektedir (Bladin, 2000). Bu uyku şeklinde gelen “anlık intiharlar”, yani uyku atakları aslında disosiyasyon gibi gerçeklikten kopmanın ve belki de kısa süreli olarak gerçeklikten kaçmanın bir yolu olarak görülmektedir (Bladin, 2000). Buna ek olarak narkolepsi ve çeşitli uyku problemleri, içsel ve dışsal duygusal çatışmalara yönelik bir savunma mekanizması olarak da kullanılmaktadır (Langworthy & Betz, 1944). Spesifik olarak, birincil kaygı olan ayrılık kaygısı, kendini kişilerarası ilişkilerdeki problemlerde gösterir ve uyku ile ilişkili bozuklukların da bu ilişkilere adapte olma sürecindeki sorunlara karşı gözlemlenen nevrotik savunma tipleri olduğundan bahsedilmektedir (Langworthy & Betz, 1944).
Yazar: İlayda Akınkoç, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Aminoff, M. J., Boller, F., & Swaab, D. F. (2011). Foreword. In M. J. Aminoff, F. Boller, & D. F. Swaab (Eds.), Handbook of Clinical Neurology (Vol. 98, p. 7). Elsevier. https://doi.org/10.1016/b978-0-444-52006-7.00047-2
Bladin, P. F. (2000). Narcolepsy – cataplexy and psychoanalytic theory of sleep and dreams. Journal of the History of the Neurosciences, 9(2), 203–217.
de Kernier, N., Abe, Y., Camart, N., Julian, M., Babonneau, M., Lighezzolo, C., & David Camps, F. (2017). Insomnia and self-destructiveness in adolescence: A French psychoanalytic perspective. Neuropsychiatry, 7(2), 137–141. https://doi.org/10.4172/neuropsychiatry.1000189
Langworthy, O, & Betz, B. J. (1944). Narcolepsy as a type of response to emotional conflicts. Psychosomatic Medicine, 6, 211–226.
Pines, M. (1976). A psychoanalytic view of sleep. Postgraduate Medical Journal, 52(603), 26–31. https://doi.org/10.1136/pgmj.52.603.26
Rothberg, S. (1947). Psychoanalytic insight into insomnia. The Psychoanalytic Review, 34(2).