Ece Yayla, Uzman Klinik Psikolog
Psikoterapinin, herkesin zihninde farklı çağrışımları vardır. Son zamanlarda dizilerde gördüğümüz psikoterapi sahneleri, sosyal medyada rastladığımız yazılar, hepsi farklı şeyler söylüyor terapiyle ilgili. Oysa hala terapinin ne olduğuna, terapistin kim olduğuna, dair bir soru işareti var çoğu kişinin zihninde. Bu nedenle belki başlanması gereken nokta terapinin ne olduğunu ve daha çok da terapinin ne olmadığıdır.
Terapi; duygularımızı, bu duygularımızın ifadesini, işlevselliğimizin aksadığı noktaların anlamını araştırır. Arzularımız, korkularımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, aslında her türlü duygumuz, düşüncelerimiz, davranışlarımız terapinin odağıdır. Kişinin geçmişinden getirdiği parçaların bugününü nasıl şekillendirdiğini, geçmiş deneyimlerin kendilik algımızın, ilişkisel deneyimlerimizin nasıl bir yansıması olduğunu terapistle birlikte araştırabileceği bir süreçtir terapi.
Kendimize karşı ne kadar dürüst olursak o kadar anlamlı bir hayat yaşarız. Kendimizi o kadar tam hissederiz. Fakat bu dürüstlük söylendiği kadar kolay değildir. Bilinçsiz olanı bilince çıkarmak, farkına varmak meşakkatli bir süreçtir ve bilinç dışımızda deneyimlediklerimiz çoğu zaman acı vericidir çünkü çoğu zaman kendimizle ilgili kabul edemediklerimizi; zayıflıklarımızı, karmaşalarımızı, olumsuz duygulanımlarımız vardır orada. Bu nedenledir ki bunlar üzerine çalışmak hassas bir süreçtir ve uzun bir yolculuk gerektirir. İster yüz yüze ister online terapi şeklinde olsun terapi yolculuğunun kendine özgü ritüelleri vardır ve varılacak nokta değil yolcuğun kendisidir terapi.
Terapist kimdir?
Terapist kişinin kendi içine dönüp deneyimlerini anlamlandırması sürecinde kişiye eşlik eden, kişiyle birlikte merak eden kişidir. Herkesin iç dünyası eşsiz ve oldukça zengindir. Bu zenginliğin içinde terapist kişiyle birlikte araştıran, şaşıran, belirsizliğe, duygumuza eşlik eden ve deneyimlerimizin kökenlerini anlama yolunda bizimle birlikte ilerleyen kişidir.
Psikoterapi ne değildir?
Terapiyle ilgili sıkça duyduğumuz cümlelerden yola çıkarak biraz da “psikoterapi ne değildir”e değinelim.
“Psikoterapiye gideceğime bir arkadaşımla dertleşirim daha iyi, zaten terapistler de sadece dinliyor” cümlesini çokça duymuşuzdur. Oysa terapi ilişkisi, arkadaşlık ilişkisinden oldukça farklıdır. Terapi konusunda uzman olabilmek için kişinin klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlamış olması gerekir. Terapist; derdimizi dinleyip bir arkadaş gibi kendi görüşüne göre tavsiyeler veren bir yerde değil, bizimle birlikte iç dünyamızı araştıran, içimize dönerken uzman bakışından faydalanarak iç dünyamızın derinliklerini keşfederken bize eşlik eden bir yerde durur. Terapi çoğu zaman derdimizi anlatıp rahatlayacağımız bir yerden ziyade zihnimizde daha fazla soru oluşmasına, kendimizi daha çok dinlememize yardımcı olan, davranışlarımızın, duygularımızın kökenlerini anlamaya çalıştığımız bir süreçtir.
“Psikolog bana benim bilmediğim bir çözüm önerisi sunamaz”. Aslında bu yanlış değildir, çünkü farklı farklı terapi yönelimleri olmakla birlikte çoğu yönelimde danışana bir çözüm önerisi sunulmaz. Bu duygularınıza, deneyimlerinize dair bir çözüm önerisi sunup sunmayacağını merak ediyor olabilirsiniz. Ama maalesef ki iç dünyamızda yaşadığımız zorluklar birkaç çözüm önerisiyle yok olmazlar. Terapistler kişinin bilmediği bir çözümü sihirli bir şekilde bilen kişiler değil, davranışın, duygu ve düşüncelerin kökenleri hakkında uzmanlık eğitimi almış kişilerdir. Kimse için sihirli bir yöntem yoktur. Tam da bu yüzden her insanın, hepimizin iç dünyası eşsizdir. Terapide, terapistle birlikte çıkılan yolda kişi bilinçli olmayan duygularını, düşüncelerini, hayat boyu tekrarladığı döngüleri fark eder. Bu yüzden terapi bir çözümden çok farkındalık getirir. Kişi farkında oldukça, iç dünyasını, deneyimlerini anlamlandırdıkça değişim de beraberinde gelir.
“Psikoterapiye gidecek kadar büyük bir derdim yok”. Aslında bu da sıkça duyduğumuz bir sözdür. Terapiye başlamak için çok büyük travmalar yaşamış, hayatımızda işlevselliğimizi tamamen kaybettiğimizi hissetmemiz gerektiğine dair bir algımız olabilir. Tabii ki terapide travmaların yeri vardır. Bu demek değildir ki terapi sadece büyük travmalar yaşamış, işlevselliği büyük ölçüde zarar gelmiş kişiler içindir. Bu noktada belki travmanın ne olduğuna dair varsayımımızı gözden geçirmeliyiz. Her kişi için yaşanan olayların etkisi değişkenlik gösterir. Bir çocuğun ebeveynlerinde şiddet görmesi de; ilgisiz, kendisine hiç karışmayan ebeveynlerle büyümesi de kişinin iç dünyasında derin yaralar açabilir. Bir kişinin bir yakınını kaybetmesi de, sevgilisinden ayrılması da iç dünyasında büyük yaralar açabilir. Ve hepimiz zaman zaman hayatta tıkandığımızı, işlevselliğimizin bozulduğunu hissedebiliriz. Psikoterapi, bu tıkanıklıkların birlikte araştırıldığı, bu tıkanıklıklara dair bir farkındalık kazanmamızı sağlayan bir süreçtir. Terapiye gitmek için kendimizle, iç dünyamızla ilgili merakımızın olması yeterlidir belki de.