Ece Yayla, Uzman Klinik Psikolog
Utanç duygusu, kişinin kendisinde algıladığı herhangi bir eksikliğe verdiği tepki olarak ortaya çıkar ve bazı kişiler için baş edilmesi oldukça güç olan bir duygudur. Utanç duygusu temelde davranışlarımızı düzenlememize yardımcı olur, bu yüzden işlevseldir. Ama aşırı utanç duygusu tam tersine sosyal ilişkilerden kaçınmamıza, kendilik algımızın zayıflamasına neden olabilir.
Utanç aslında “hem görülmek ve hem de görülmemek” ile ilgili bir duygudur. Bir öteki tarafından görüldüğümüzde ötekinin gözünde eksiklerimiz, kusurlarımızla var oluruz. Ve bu eksiklerimizin tümü bir ötekinin bakışına açıktır. İroniktir ki, bir öteki tarafından görülmediğimizde de utanç duyabiliriz. Bu görünmezlik, “sevilmeyi hak etmiyorum, değersizim” düşüncelerine ve kendilikle ilgili bir utanca sebep olabilir.
Eğer utanç varsa sahip olmak istediğimiz bir “ideal ben” de vardır. Aslında “eksiklik” duygumuz tam da bu ideal üzerinden şekillenir. Olmak istediğimiz kişi ile olduğumuz kişi arasındaki fark ne kadar fazla ise o kadar eksik hissederiz, utanç duyarız.
Neden utanç duyarız?
Utanma deneyimlerimiz ayrışma-bireyselleşme dönemindeki deneyimlerimizle ilişkilidir. Ayrışma-bireyleşme dönemi, çocuğun başkalarından ayrı bir birey olduğunun farkına varması, kendi kişiliğini oluşturması ve özerklik hissini sağlaması açısından önemlidir. Bu dönemde ebeveynlerin çocuğa karşı tutumu, çocuğun kendilik algısının şekillenmesinde önemli bir rol oynar.
Çocuğun bireyselliğine izin vermeyen, bu dönemde eleştirel, kontrolcü bir tutuma sahip olan ebeveynler çocuğun kendi benliğini utanç verici olarak deneyimlemesine neden olur. Çocuk kendisi gibi olursa ebeveynleri tarafından kabul edilmeyeceğini, bu yüzden kendisine dair beklentilere uyum sağlaması gerektiğini hissederse, bu beklentilere uyum sağlayamadığı her an utanç duyacaktır. Kendisinde kabul edilemez tarafların olduğunu hisseden çocuk her daim ötekinin gözünde nasıl göründüğüne karşı tetikte olacaktır. Benliğini utanç verici olarak algılayan çocuğun, yetişkinlikte kimliğiyle ilgili şüpheleri olması oldukça doğaldır. Ve kim olduğuna dair tanımını ötekilerin gözünden yapması da.
Belki de bu yüzden hem çok görülmek, hem de hiç görülmemek isteyen taraflarımız vardır. Görülmek, kendimizi değerli hissettirirken aynı zamanda her türlü yargılanmaya, ötekinin gözünden her türlü değerlendirmeye açık olmak demektir. Görülmemek ise bir ötekinin gözünde kendimizi hiç görememenin yalnızlığı ve çaresizliği ile birlikte hiç değerlendirilmeyecek olmanın da rahatlığını içerir. Sağlıklı bir ayrışma dönemi geçirmiş çocuklar, yetişkin hayatlarında sağlam bir kendilik algısı oluşturduğundan ötekinin olumsuz değerlendirmelerini tüm benliğine dair bir saldırı değil, insani ve gerçekçi eksiklikler gibi görürken, ayrışma döneminde ebeveynlerinden uygun yanıtları alamamış çocuklar ise yetişkinliklerinde tüm olumsuz değerlendirmeleri benliklerini parçalama tehlikesi olan uyaranlar olarak algılayabilir. Bu yüzden ayrışma dönemi sağlıklı geçmiş yetişkinler için utanç deneyimlerine tahammül etmek daha kolay olacaktır.
Referanslar:
Morrison, A. P. (1983). Shame, ideal self, and narcissism. Contemporary Psychoanalysis, 19(2), 295–318.
Auerbach, J. S. (1990). Narcissism: reflections on others’ images of an elusive concept. Psychoanalytic Psychology, 7(4), 545–564. https://doi.org/10.1037/0736-9735.7.4.545