Ergenlik döneminde kişinin zihinsel kapasitesi, dış görünüşü, ruhsal gelişimi açısından oldukça hızlı ve büyük değişimler söz konusudur. Bu dönemde gelişen bilişsel yeteneklerden biri de iç gözlem kapasitesidir. Bu durum sonucunda ergenler kendileriyle, özellikle kendi bedenleriyle yakından ilgilenirler ve başkaları tarafından nasıl görüldüklerini oldukça önemserler. Yani, bu dönemde kişiliklerini şekillendirmeye çalışan ergenler için kim oldukları ve nasıl göründükleri en önemli konulardandır. Fakat, kendileri ve özellikle bedenleri hakkındaki görüşleri çoğunlukla olumsuzdur. Olumsuz yorumlamanın nedeni ergenlik döneminde vücudun geçirdiği keskin değişimlerle birlikte beden imgesinde de dramatik değişimlerin olmasıdır. Yeni ve cinsiyetsiz çocuk döneminden çıkmış olan ancak yetişkin hale henüz gelmemiş beden farklı gelir. Farklı olan, cinselliği çağrıştıran beden ve ona eşlik eden dürtüsellik birçok ergen için kötü olarak yorumlanır. Beden artık cinsiyet rolleri ve çekicilikle yakından ilişkili hale gelir ve cinsel gelişiminin ilerlemesiyle artık cinsel yakınlıklar kurabilme kapasitesinin oluşması ve bunun sonucundan dış görünüşe duyulan ilgi artar. Ergen de bu dönemde kendini yeniden tanımlar ve yalnızca bir evlat değil bir birey olarak dünyada yerini bulmaya çalışır.
Araştırmalar beden imgesinde algısal ve tutumsal olmak üzere iki bileşen tanımlamıştır. Algısal bileşen kişinin vücudunun şeklini ve boyutunu doğru biçimde algılayabilmesi iken, tutumsal bileşen bu algılarla ilişkili duygulara işaret eder. Bu iki bileşen zamanla gelişip entegre olurlar. Bunun sonucunda sağlıklı bir gelişim sürecinde kişi bütünsel bir beden algısı oluşturur ve bu da onun bütünsel bir benlik algısı oluşturmasına yardımcı olur. Bölünmüş ya da çirkin olarak görülen beden algısı kendini de bölünmüş ya da çirkin olarak görmeye sebep olur.
Psikanalitik açıdan ergenlikte beden algısı nasıl gelişir?
Psikanalitik perspektife göre bedensel imgeler bebeklik döneminde ebeveyn ile ilişkinin çerçevesinde oluşmaya başlar ve benlik-konseptinin de temelini oluşturur. Freud’a göre ego öncelikle ‘bedensel ego’ olarak oluşur ve bu sebeple vücut benliğin en önemli elementlerinden biri sayılır. Ergenin üstesinden gelmesi gereken gelişimsel mücadelelerden biri de kendi bedenini kabul etmesidir. Bedenin kabul edilmesi, bedene karşı gerçekçi bir pencereden bakabiliyor olmanın yanında sahip olunan beden ile mutlu olmaya da işaret eder. Medyada görmeye alışkın olduğumuz kusursuz bedenler ile kendini kıyaslayan ergenin bu durumdan mağlup çıkması kaçınılmazdır. Gerçeklik dışı kıyaslamalar özellikle ergenlik çağındaki kızlarda olumsuz beden algısına katkıda bulunmaktadır. Olumsuz beden algısı yeme bozuklukları gibi çeşitli psikolojik sorunlara sebebiyet verebilir. Sağlıklı bir beden imgesi kimlik ve benlik algısının oturması için gereklidir.
Ayna benlik kendine başka insanların gördüğü pencereden bakmak anlamına gelir. Küçük yaşlardan itibaren kişi aynaya baktığında başkaları tarafından nasıl göründüğünü düşünür. Özellikle kızların ergenlik çağında aynaya saatlerce bakabildikleri, vücutlarındaki değişimleri yakından inceledikleri, her sivilceyle ya da çatlakla birebir ilgilendikleri görülebilir. Aynaya kendinden emin ve memnun bakışlarla bakmak doğuştan gelen değil tecrübeyle gelişen bir tutumdur. Ebeveynleri tarafından sevgiyle izlenen bir çocuk ilerleyen yaşlarda bu benlik imajını ve öz değeri içselleştirir. Winnicott’a göre aynaya bakan küçük bir kız aslında aynada yalnızca kendi yansımasını değil bilinçdışında annesinin yansımasına da görmektedir. Genç kız aynaya baktığında annesinin sevgi dolu, destekleyici ya da öfkeli yüzleriyle bilinçdışı düzeyde karşı karşıya gelebilir. Winnicott annenin bebeklik döneminden gelen bu görevine ‘ayna rolü’ adını verir. Bebek anneye baktığında annenin yüzü aslında kendi hislerinin yansımasıdır. Bebek annede kendini görür. Annenin ilgisizliği gibi nedenlerle aynalama sürecinin sekteye uğraması kendilik düzenlemesinin şekillenmesinde sorunlara yol açtığı gibi, bebeğin ilerleyen yıllarda gerçek aynalara nasıl yaklaştığını da belirleyecektir.
Ergenlik çağında aynayla kurulan bu yakın ilişkinin bir diğer sebebi de ödipal dönem rekabetinin kalıntılarıdır. Ergen kız kendi bedenini annesi ile kıyaslar; bu durum içerisinde bir rekabet ruhu barındırmasının yanı sıra, libidinal özdeşim ile anneyi model olarak almasının da bir sonucudur. Ergenlik çağında ve öncesinde annenin kıyafetlerine, takı ve makyaj malzemelerine ilgi de bu düzlemde açıklanabilir.
Ergenin beden algısında önem taşıyan bir diğer bileşen Bowlby tarafından tanımlanan içsel çalışan modellerdir. Bu modelde ebeveynlerinin yaklaşımı çocuğun kendine olan yaklaşımını şekillendirmektedir. Çocuğun ebeveynleri tarafından gördüğü ilgi, sevgi, bakışlar ve fiziksel dokunuşlar kendi bedeni hakkında ne düşündüğünü, bedenine nasıl davrandığını, başkalarının nasıl davranmasını beklediğini ve bedeninde nasıl hissettiğini etkiler.
Özetle ergenlik döneminde beden algısı kişinin ebeveynleri tarafından bebeklik döneminde gördüğü muamele ile yakından ilişkilidir. Ergenlerin fiziksel değişimlerine her zaman özgüvensizlik duyguları eşlik eder ve bu dönemde geçirilen değişimler kişiliklerinin en derin tabakalarına kadar nüfus eder. Olumlu bir beden algısı yüksek öz-değer ve oturmuş bir kendilik algısıyla ilişkiliyken, olumsuz beden algısı ölümcül sonuçlara varabilen yeme bozuklukları ve depresyon gibi psikolojik sorunlara ve gelişimsel süreçte sektelere yol açabilmektedir.
Yazar: Miray Işık Kayacan
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Bayer, M., Schwarz, O., & Stark, T. (2021). Psychoanalytic Perspectives on Puberty and Adolescence:The Inner Worlds of Teenagers and their Parents.
Knafo, H. (2016). The development of body image in school-aged girls: A review of the literature from sociocultural, social learning theory, psychoanalytic, and attachment theory perspectives. The New School Psychology Bulletin, 13(2), 1-16.
Oktan, V., & Şahin, M. (2010). Kız ergenlerde beden imajı ile benlik saygısı arasındaki ilişkinin incelenmesi. Uluslararası insan bilimleri dergisi, 7(2), 543-556.