‘’Ben kimim bilmiyorum; ama sen olmadığıma eminim.’’
Vazgeçmenin ve kaybın dönemidir ergenlik. Çocuklukta ihtiyaç duyulan ve yüceltilen nesnelerin ve çocuksu bedenin kaybını kabullenmenin zamanı gelmiştir. Ergen kendisi olabilmek için eskiden bağımlı olduğu nesnelerinden vazgeçmek zorundadır ve bu yası yalnız başına yaşar. Tüm bunlar oldukça zordur ve zaman alır. Anna Freud’un dediği gibi ‘’Anneler çocukları yanlarından ayrılabilsin diye orada olmalıdır.’’ Dolayısıyla bahsedilen ayrılığın yaşanabilmesi için ebeveyn, ergen çocuğunun yola çıktığını kabul etmeli ve onu yalnız yolculuğuna uğurlayabilmelidir.
Öte yandan sadece ruhsal değişimleri değil, deneyimlenen fizyolojik değişimleri kabullenmek de bu sürecin bir parçasıdır. Bu nedenle de aslında ergenliğin ne başı ne de sonu tam olarak bellidir. Dünya Sağlık Örgütü ergenliğin 10-24 yaşları arasında süren bir dönem olduğunu belirtmiştir. Oysa kimileri ruhsal açıdan ömür boyu ergendir.
Psikanalitik Açıdan Ergenlik Dönemi nasıl tanımlanır?
Sigmund Freud’a göre ergenlikte kişi hazzını duyduğu ve unutamadığı kaybedilmiş narsisizmi yeniden yaşamaya çalışır. Ergen, içindeki narsisistik boşluğu doldurma ve kim olduğunu anlama sürecine girer. Bu dönemde ünlü oyunculara ve müzisyenlere duyulan hayranlık, ergenin dış dünyadan kendisine bir özdeşim nesnesi seçme çabasının ürünüdür. Ergen bu dönemde dış nesne seçimi yaparken bir yandan da kendisini bulmak zorundadır. Bu nedenle kendilik arayışında ergen, dış görünüşü ve kendi ruhsallığıyla oldukça ilgili olabilir. Klinisyenlerin ebeveynlerden ergen çocukları için ‘bencil’ ve ‘takıntılı’ kelimelerini duymaları oldukça olasıdır. Aslına bakılırsa ergenin hızlı fizyolojik değişimi ve fakat aynı hızda ilerlemeyen ruhsal olgunlaşma süreci sadece ergenler için değil ebeveynler için de kafa karıştırıcıdır. Bu nedenle ebeveynler bu dönemde çocuklarını tanıyamadıklarını hissedebilirler. Bu, ergenin de kendisine yönelik hissettiği ve ebeveynleriyle paylaştığı bir duygudur. Aslına bakılırsa ‘ergenlik’ psikanalizde de kendisine yer bulmakta ve kimlik yaratmakta zorlanmış, kendi kuramına çocukluk ve yetişkinlik dönemlerine göre çok daha ileri bir tarihte kavuşabilmiştir.
Ergen kendisine yaklaşırken ebeveynlerine karşı mesafe alır. Ebeveynle inatlaşmak, sıkça ‘hayır’ demek, çatışmak, ergenin ruhsal bireyselleşme çabasıdır. Kimi ergenler ebeveynlerinin saçlarını okşayıp sarılmalarından dahi rahatsız olurken, birçoğu zamanının büyük kısmını kendi odasında geçirmeyi tercih edebilir. Uzaklaşmanın fiziksel ve ruhsal birlikteliği ve de ayrışma için bunun gerekli olduğu unutulmamalıdır. Ergenin kendi özgün zevklerinin ve fikirlerinin olması ve birtakım düşüncelerini ve yaşantılarını kendisine saklaması sağlıklıdır. Ergen artık ebeveynlerine her şeyi olduğu gibi anlatmaz, çoğunlukla iletişim kurduğu kişiler artık ebeveynleri değil arkadaşlarıdır. Ergen böylece kendi kimliğini ve kimliğinin sınırlarını belirlemeye çalışırken ebeveynlerinden ruhsal olarak ayrıldığını işaret eder. Birçok ebeveyn bu dönemde ergen çocuklarının içine kapandıklarını düşünebilir ve sorularına verdikleri verdikleri ‘’İyi geçti.’’ yanıtından yakınabilirler.
Dürtülerdeki belirgin artışla beraber ergenin duygusal savrulmaları da artar. Bu içsel kaos dış dünyaya da yansır. Zaman algısı değişir, uykuda bozulma, iştah artışı, zevk ve beğenilerde hızlı değişimler görülebilir. Bu nedenle ergenlerin bu dönemde eski rutinlerini kaybetmeleri ya da uyumlanmakta zorlanmaları oldukça olasıdır.
Kendisiyle oldukça ilgili olan ergen bir yandan da fizyolojik değişimin getirdiği yeni güçle büyüklenmeci düşüncelere kapılabilir. Ebeveynler ergen çocuklarının bu dönemde daha ‘cesur’ ya da ‘dikkatsiz’ davrandıklarını ve ‘’Bana bir şey olmaz.!’’ diyerek kendilerine oldukça fazla güvendiklerini düşündüklerini ifade edebilirler. Bununla ilgili olarak Kernberg ergenlik döneminde normal ve patolojik narsisizm arasındaki ayrımı yapmanın zorluğunu ve ergenlikte daha fazla narsisistik belirti görüldüğünü ifade eder.
Bir yandan da ergen, doldurmaya çalıştığı içindeki bu narsisistik boşluğun bedelini ödemektedir. Bu dönemde ergen kendisini boş hissettiğini ve duygularının içinin boşaltılmış gibi geldiğini söyleyebilir. Kendisini sevdiği, sevmediği, onu mutlu eden veya öfkelendiren yönleriyle ve ilgi alanlarıyla tarif etmekte zorlanabilir. Kendisini tanımadığını hisseden ergen, bu duygunun kaynağını da anlamlandırmakta zorlanmaktadır. Bu da ergene kendisini yalnız ve anlaşılamaz hissettirebilir. Ergen, kim olduğunu bilmemekte fakat anlamaya çalışmaktadır, tek bildiği eskisi gibi olmadığı ve anne babasından farklı biri olduğudur. Sonunda da ergen dünyaya şöyle seslenir: ‘’Ben kimim bilmiyorum; ama sen olmadığıma eminim.’’
Yazar: İrem Yıldırım, Uzman Klinik Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Furman, E. (1982). Mothers have to be there to be left. The Psychoanalytic Study of the Child, 37(1), 15-28.
Freud S. (1914). Pour introduire le narcissisme. Paris: University Press of France.
Kernberg, O.F. (1975). Borderline Conditions and Pathological Narcissism. New York, NY: Jason Aronson.
Parman, T. (2000). Ergenlik ya da Merhaba Hüzün. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.