Gündelik hayatta da sıklıkla rastlayabileceğimiz, hatta bencil, kendini övmeyi, gösterişi sevdiğini düşündüğümüz bazı insanları nitelendirebileceğimiz ‘narsisizm’ kavramı ilk olarak psikiyatri literatüründe kullanılmıştır. Günümüze kadar gelen süreçte psikanalitik literatür içinde nitelediği klinik tablo pek farklılaşmasa da narsisizmin, narsistik kişiliğin gelişime yol açan etmenler, olası terapinin seyri ve izlenecek yola dair zengin bir kuramsal bilgi birikmiştir.
Narsisizm nedir?
Bu noktaya Freud’un görüşleriyle başlayabiliriz. Freud kuramını daha çok histeri ve obsesyon ile olan klinik çalışması üzerine kursa da narsisizm üzerine çeşitli görüşlerini paylaşmıştır. Freud’ a göre yeni doğan bir bebek ilksel narsisizm diye adlandırdığı bir durumdadır; yani tamamen ben-merkezci, kendi doyumuna odaklanan, libidonun bebeğin kendi bedenine, varlığına yatırıldığı bir durumdadır. Gelişim süreci içerisinde bebek libidosunu, yaşam enerjisi ve dürtüsünü başka nesnelere (ilk olarak bakım verenine) yatırmaya başlar. Eğer bu süreçte belli eksiklikler, zorlanmalar ve hüsran ile karşılaşırsa bebek tekrar libidosunu, duygusal yatırımını kendi benliğine yapar. Freud bu noktada öz-sevgi, ve nesne sevgisi arasında bir ayrım yapar. Bu iki sevgi birbirlerine ekonomik anlamda zıttır. Eğer öz-sevgi çok fazlaysa, diğer bir deyişle öze olan libidinal yatırım çok fazlaysa, nesneye yatırılacak libidinal enerji, sevgi azalır, dolayısıyla tamamen kendini seven bir insanın başkasını sevebilme kapasitesi oldukça düşüktür (Freud, 1914).
Sonraki teorisyenler, özellikle nesne ilişkileri kuramcıları, Freud’un ilksel narsisizm görüşünü reddeder; onlara göre bebek doğum itibariyle nesne arayışındadır, yani bağ kuracağı, duygusal yatırım yapacağı bir ilişki arayışındadır. Dolayısıyla narsistik kişilik bir geriye dönüş değil, süreçteki belli bir hüsranı telafi etmeye yönelik bir girişimdir (Mcwilliams, 2011).
Narsistik eğilimler ve narsistik zedelenme hepimizin yaşadığı, yaşayabileceği türden eğilim ve deneyimlerdir. Gururumuz kırıldığında hepimiz öfkelenebilir, onaylanmadığımızda üzülebiliriz. Ancak narsistik kişilikte bu temalar baskındır ve kişinin hayatını önemli bir ölçüde etkiler ve yönlendirir. Narsistik kişiler bu zedelenmeleri ve hassasiyetleri paylaşıp daha derinlikli iletişim ve ilişkilere alan açmaktansa, çeşitli şekillerde telafi etmeye yönelirler.
Utanç ve utanç korkusu, yetersizlik, haset ve içsel olarak boş hissetme duyguları narsistik kişilerin sık hissettiği duygulardandır. Benlik algıları başkalarının onları nasıl gördüğüne bağlıdır ve o yüzden başkalarına nasıl göründüklerine, onlardan beğeni ve takdir almaya önem verirler. Bu anlamda yeterlilik ve beğeniyi daha dışsal özelliklere ararlar ve kanıtlamaya çalışırlar; güzellik, zenginlik ve başarı gibi.
Narsistik kişilik gelişimine yol açan etmenler nelerdir?
Literatür, çocuğu kendi narsistik uzantısı olarak gören ailelerin, kendi gerçekleştiremediği idealleri çocukları aracılığıyla yaşama tutumları, ve özellikle çocuklarından büyük beklentileri olup bu beklentiye uygun davranmadığında hayal kırıklığı yaşamaları ve çocuğa bunu ayıplama, eleştiri gibi yollarla bunu hissettirmelerinin çocuğun yeterli olmadığı hissini öğrenmesine katkıda bulunduğunu söylüyor. Bu tam tersi için de geçerli; çocuğa dizilen sürekli övgü, idealleştirme, her yaptığı şeye duyulan hayranlık da sahte ve kırılgan bir özsaygı hissine katkıda bulunabilir (McWilliams, 2011).
Narsistik kişiler etraflarındaki insanları, ilişkide bulundukları insanları daha sık ve daha hızlı idealize ve değersizleştirme eğilimindedirler. Hatalı veya başarısız, eksik buldukları kişiyi hızlıca değersizleştirebilir veya hor görebilirler. Terapi ilişkisinde de narsist kişilikler terapistte yetersizlik duyguları uyandırabilir veya terapiste yüzeysel olarak hayranlık duyabilir, çok yetkin olarak görebilirler. Bu kişilerle terapide iyileştirici olan unsurlardan bazıları kişiyi empatik olarak dinleyebilmek, hataları ve eksikleriyle de sevilebileceği ve kabul edileceği hissini kazanmasına yardımcı olmak sayılabilir. Özellikle Kohut (1984), terapistin de terapi esnasında kendi hatalarını kabul edip dile getirebilmesinin narsistik kişilikler için terapisti içselleştirmede, kendi hata ve eksikliklerinin de kabul edilebileceği hissini pekiştirmede önemli olduğunu söylemiştir.
Öte yandan narsisizmin bir toplumsal kültürel boyutunun da olduğu söylenebilir. Hatta günümüzün narsisizm kültürü olduğunu iddia eden düşünürler de var (Lasch, 1979). Kapitalist üretimin ürettiği kültürel kodlar, kişisel başarının ve şöhretin idealleştirilmesi, biricikliğe ve bireyselliğe yapılan vurgu, kitle iletişim araçlarıyla gösteriş araçlarının artması gibi etmenler de hem hepimizin içindeki narsistik eğilimleri, hem de ailelerin çocuk yetiştirme pratiklerini etkilediğini düşünebiliriz.
Yazar: Erdem Hacak, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Freud, S. (1914). On Narcissism. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XIV (1914-1916): On the History of the Psycho-Analytic Movement, Papers on Metapsychology and Other Works, 67-102
Kohut, H. (1984). How Does Analysis Cure? Chicago, IL: University of Chicago Press.
http://dx.doi.org/10.7208/chicago/9780226006147.001.0001
Lasch, C. (1979). The culture of narcissism: American life in an age of diminishing expectations. WW Norton & Company.
McWilliams, N. (2011). Psychoanalytic diagnosis: Understanding personality structure in the clinical process. Guilford Press.