Ergenliğe geçiş döneminde geçirilen bedensel değişimler, kişiyi nasıl bir yetişkin olacağı ve yeni vücuduna nasıl uyum sağlayacağı konusunda çeşitli sorgulamalara sürükler. Çocukluk döneminde en önemli ilişkiler ebeveyn ya da öğretmenler gibi otorite figürleriyle kurulurken, ergenlik döneminde arkadaşlık ilişkileri öne çıkar. Ergen kendisini domine etmeyen figürlerle ilişki kurmayı tercih etmeye başlamıştır. Bağımsızlık elde etmek, ayrılma-bireyleşme için çıktığı bu yolda bazen kontrolden çıkan davranışlar, isyankar ya da agresif tutumlarla artık çocuk olmadığını kanıtlamak isteyebilir. Ergen psikanalizinin öncü isimlerinden Anna Freud ‘’Ben ve Savunma Mekanizmaları’’ (1936) kitabında ergenlikte süregelen çeşitli stereotipik özelliklerin iki farklı hipotezle açıklanabileceğini savunur: Öncelikle bu dönemde geçirilen kimyasal değişimler, davranışsal ve içsel değişimlerin de açıklaması olarak görülebilir. İkinci hipoteze göre ise bu durum aynı beden gibi zihnin de olgunlaşma sürecine girmesinden dolayı çektiği sancılarla ilişkilidir ve bedensel süreçlerden bağımsız ele alınmalıdır. Anna Freud psikanalizin içsel olayları içsel çelişkilere bağlı olarak açıklamayı tercih ettiğine dikkat çeker. Ona göre ergenlik döneminde dürtüsel enerjide ani bir artış yaşanır, id güçlenirken ben zayıflar. Bunun sonucunda ergenlerin hüsrana tolerans eşikleri düşüktür ve arzularının hızlı doyumunu talep ederler.
Bu dönemde ergenler, bedensel değişimlerin yanı sıra hayatlarındaki hemen hemen her alanda değişimlerle karşılaşırlar. İlişkileri giderek karmaşıklaşır ve almaları gereken sorumluluklar artar, kısacası yetişkin dünyasına doğru adım adım ilerlerler. Bunlarla baş etmekte zorlanan ergen kendine zarar verme, agresif davranışlar ya da depresyon gibi çeşitli sorunlar yaşayabilir. Ergenlik döneminde aileyle olan ilişkilerde dramatik bir değişim görülmesi yaygındır. Çocukluk döneminde ebeveynlerini kusursuz olarak gören ergen artık bunun doğru olmadığını anlamıştır. Bu durum onda büyük bir kayıp duygusuna yol açabilir.
İdealize edilen üstben figürleriyle kurulan ve büyük değer yüklenen ilişkilerde hayal kırıklığı ya da kayıp duygusu depresif anksiyete ve paranoid düşüncelere sebebiyet verebilir. Objenin kaybıyla aynı zamanda bir narsist yaralanma söz konusudur. Ergenin yoğun narsist ve kabul görmeye dayalı ihtiyaçları vardır ve idealize edilen üstben figürlerinin kendi değerlerini onaylamasını bekler. Bunu elde edememesi kendini suçlama ve çaresizlik gibi sonuçlara yol açar. Bununla baş edebilmek için suçu objenin cevapsızlığında arar. Özgüvensizlik, yetersizlik ve eksiklik hisleri ergenlerde çok yaygındır. Bu hisleri objenin ilgi ve onayını kendisine vermemesine bağlarlar. Her türlü eleştiri, adaletsiz bir reddedilme tecrübesi ya da saygınlıklarına yapılan bir saldırı olarak algılanabilir. Bu süreçte sürekli kendini mağdur olarak görme söz konusudur. Bunun sonucunda suçlayıcılık ve kincilik gözlenir.
İntikam ve kin duyguları aslında ayrılık anksiyetesi, yas ve depresyonla ilişkili duygulardır. İntikam fantezileri bir nevi insanları kaybın acısından korur. Ergen, kinci tutumlarının altında aslında adaletsiz ötekiden taleplerini elde edeceği umudunu yitirmemiştir. Kin güdülmesinin ana sebebi gizli libidinal ilişkilerdir.
Değer verdiği objeler tarafından reddedildiğini algılayan ergen, karşıt tepki kullanarak acı ve utanç ile baş eder. Aynı zamanda ebeveynlerinin ve diğer otorite figürlerinin davranışlarına kayıtsız olduklarını iddia eder. Red hissini yenebilmek için yansıtma, mağdur kimliğine bürünme ve suçlama gibi yöntemler kullanılır, böylece narsist incinmeden korunabilir. Bir diğer tutum ise kurban rolünün saldırganla identifikasyona dönüşmesidir. Kendi zayıflık ve kırılganlık hissiyle savaşmak için agresif bir tutum takınır, yaşadığı utancı başkalarına yaşatarak kendisini savunmaya çalışır.
Ergenlerin otorite figürlerine isyankar, öfkeli ve talepkar tavırlarında, idealize edilen bakım verene karşı bir transferans söz konusudur. Özellikle narsist ihtiyaçlarının karşılanmadığı ailelerden gelen ergenlerde görülür. Şefkat, kabul görme ve etkileşim ihtiyaçlarının karşılanmaması karşısında hüsrana uğrayan ergen, agresif taktiklerle bakım verenleri kendisine karşılık vermeye zorlar. Bu ilişkide ergenin amacı bir yandan taleplerini gidermeyenlere ceza vermek, diğer yandan ise saldırganlık yoluyla bu ihtiyaçları bir şekilde onlardan almaya yöneliktir. Yoğun bir şekilde suçlama, tartışmacılık, inat görülebilir.
Kısacası ergenlerin öfkesi tecrübe ettikleri içsel çatışmaların bir dışavurumudur. Dürtüsel süreçlerin önem taşıdığı bu dönemde otorite ile ilişkilerde bir ikilik söz konusudur. Kin gütme ve değer verme aynı anda gözlenir. Ergenler, fiziksel değişimlerinin yanı sıra dünyayı, insan ilişkilerini ve kendilerini algılayış biçimleri açısından da büyük bir değişim içindedirler. Bu yolda bireyleşme ve bağımsızlık arayışındadırlar, aynı zamanda yoğun bir onay ve kabul görme ihtiyacı ile de yüzleşirler. Ergenlik konusu birçok açıdan ele alınabilir fakat bütün kuramların ortak görüşü bu dönemin kişinin gelişimindeki önemidir.
Yazar: Miray Işık Kayacan
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Cramerus, M. (1990). Adolescent anger. Bulletin of the Menninger Clinic, 54(4), 512.
Freud, A. (1936). Das Ich und die Abwehrmechanismen.
Kleinman , K. S., & Wasson, E. (n.d.). Adolescent Psychoanalysis. International Psychoanalytical Association. https://www.ipa.world/ipa/en/Child_Adolescent/Adolescent_Psychoanalysis.aspx.
Perret-Catipovic, M., & Ladame, F. (2018). Adolescence and psychoanalysis: The story of the history (pp. 1-16). Routledge.