Psikanalitik ilişkiyi göz önüne aldığımız zaman düşünülmesi gereken en önemli noktalardan biri, terapi sürecinin gidiş hattını belirleyecek birçok değişken olduğudur. Bu değişkenler, ortam, konuşulan dil, kültür ve bir sürü etmen daha olabilir. Terapinin asıl hedefi, bireyin kendi içselliğini ve duygularını daha iyi anlamasıdır ve bu içsellik ağ gibi örülü birçok farklı etmenden oluşmaktadır. Şüphesiz ki içinde büyüdüğümüz kültür, bu ağın büyük bir kısmını etkilemektedir (Winnicott, 1971). Bu bağlamda göçün kişinin kendiliği ve içselliği üzerindeki etkinin muazzam derecede büyük olduğu öngörülebilmektedir.
Psikanalitik Açıdan Göç Nedir?
Göç durumu, birçok farklı parça halinde incelenebilmektedir. Bunlardan ilki, göç etme sebebi olarak gösterilebilecek ilk büyük travmadır. Dünya tarihi boyunca birçok farklı halk ve bireyler, farklı sebeplerle göç etmiş olmakla beraber, köklü ve kalıcı bir göçün tetikleyicileri genellikle savaşlar, kıtlık, yoksulluk ve kültürel baskı gibi ağır travmalar olmuştur. Bu durumda, göç eden bireyin, göç ettiği yerde karşılaşacağı muhtemel uyumsuzluktan çok daha önce, psikolojisine büyük zarar veren bir yara almış olma ihtimali mutlaka düşünülmelidir. İkinci parça ise; göç durumunun hem bir terk edilme ve hem de terk etme olmasıdır. Göç eden birey hem kendi ülkesini, kültürünü dilini ve ailesini arkada bırakmakta hem de onları otantik hali ile tekrardan tecrübe edemeyeceği bir yere gitmektedir. Bu noktada birey çok yoğun bir kayıp yaşamaktadır. Daha önceden de değindiğimiz gibi, kişiliğimizin kültürümüz etrafında örüldüğünü düşünürsek, kişiliğimizin bir kısmının, göç ile kaybolma korkusu yaşadığını düşünebiliriz. Bu bir bireyin psikolojisine bir kayıp gibi yansımakta ve kayıp durumunda vereceği tepkileri verme ihtimalini arttırmaktadır (Ainslie, 1998).
Göçün İnsanlar Üzerindeki Etkileri Nelerdir?
Göçün diğer katmanlarında biri ise, bu kayıp duygusu ile nasıl baş edileceğidir. Birey, göç sonucunda, tanımadığı yabancı bir ortama girmekte ve bünyesinde önceden bahsedilen kayıp duygusunu yanında getirmektedir. Birçok ülkenin, kendi kültürüne aşina olmayan, kendi ırkına mensup olmayan ve kendi kültürünü pratik etmeyi tercih etmeyen göçmen bireylere karşı çok da kabullenici ve hoş görülü olmadığı günümüzde reddedilemeyecek seviyede gözlemlenebilir olmuştur. Göç edilen ülkede, bireyin tecrübe ettiği zıtlaşma, reddedilme ve ikinci sınıf vatandaş olarak muamele görme, bireyin uyum sağlama iç güdüsünü tetiklemekte ve kendiliğinin etrafında örülü olduğu ağı, göç ettiği ülkenin standartlarına uygun olarak tekrardan örmeye mecbur bırakmaktadır. Bu değişim, köklü bir değişime ve şahsiyet algısında bir tutarsızlığa yol açmaktadır. Birey, kendini bildiği halinden başka bir şeye dönüşmektedir (Akhtar, 2011). Bu durumda ise ikinci kayıp yaşanır. Birey kendiliğinin bir kısmını anavatanında bırakmaya mecbur bırakılması ile şahsiyetinin geride kalan kısmının da yasını tutmaktadır (Ainslie ve ark., 2013). Bu duruma ek olarak da belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri ise göç eden bireylerin kendi ırk ve kültürlerine dair birtakım varsayımlara maruz kalmasıdır. Bu varsayımlar, bireyin kendilik algısının çok hassas durumda olduğu bir zamana denk gelmesi ile birlikte negatif etkileri katlanmaktır (Tumalla-Narra, 2007).
Özetlemek gerekirse, göç etme ve göçmen olarak hayat sürdürme durumu, dışardan gözlemlenebilen etkilerden çok daha yoğun bir psikolojik etki yaratmakta ve direk olarak göçmen bireyin şahsiyet duygusuna zarar vermektedir. Fakat, geçmiş zamanlardaki iletişim yoksunluğunun artık günümüzde azaldığını ve telefon ve internet gibi iletişim araçlarının kullanımının yaygınlaştığı göz önünde bulundurulduğunda, göç ile gelen kayıp duygusuna karşı iyi bir savunma olduğu düşünülmektedir (Ainslie ve ark., 2013). Bu bağlamda, göçmen durumunda kalan bireylere, doğru iletişim imkanlarının sağlanması, göçmen psikolojisine büyük bir katkı sağlama potansiyelindedir.
Yazar: Hikmet Berfin Kocabıyık, Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Ainslie, R. C. (1998). Cultural mourning, immigration, and engagement: Vignettes from the Mexican experience. In M. Suárez-Orozco (Ed.), Crossings: Immigration and the socio-cultural remaking of the North American space (pp. 283–300). Cambridge, MA: Harvard University Press.
Ainslie, Ricardo & Tummala-Narra, Pratyusha & Harlem, Andrew & Barbanel, Laura & Ruth, Richard. (2013). Psychoanalytic views on the experience of immigration. Psychoanalytic Psychology. 30. 663. 10.1037/a0034588.
Akhtar, S. (2011). Immigration and acculturation: Mourning, adaptation, and the next generation. New York, NY: Jason Aronson.
Tummala-Narra, P. (2007). Skin color and the therapeutic relationship. Psychoanalytic Psychology, 24, 255–270. doi:10.1037/0736-9735.24.2.255
Winnicott, D. W. (1971). Playing and reality. New York, NY: Basic Books.