Elif Bekler, Uzman Klinik Psikolog
Anksiyete nedir?
Her insan, sosyal yaşamı içerisinde kendisine endişe ve sıkıntı veren birtakım durumlarla karşılaşır. Örneğin; yaklaşan sınav tarihleri, planlanan ya da planlanmayan değişiklikler, ayrılıklar birçok insana sıkıntı verir. Bazen ise bazı nesneler endişeye sebep olur. Bazen de rahatsızlık hissedilse bile nedeni tam olarak anlaşılamaz. Bu huzursuzluk veren duygulara fizyolojik belirtiler de zaman zaman eşlik eder. Kalp çarpıntısı, sık nefes alıp verme ihtiyacı, baş dönmesi, terleme, titreme, kas ağrısı vb. tepkiler bedende gözlemlenir. Çeşitli durumlar ve olaylar karşısında yaşanan bu endişe ve tedirginlik hali anksiyete (kaygı) olarak tanımlanır.
Psikanalitik yaklaşımda anksiyete nasıl tanımlanır?
Anksiyete, psikanalitik yaklaşımda merkezi öneme sahip kavramlardan biri olarak görülür. Öyle ki; Freud için anksiyete, insanın iç dünyasını anlamayı sağlayan bir bulmaca gibidir. Freud’un anksiyete üzerine düşünceleri kendi yaşamı içerisinde değişime uğrasa da “Yeni Giriş Konferansları”nda bu konudaki görüşlerinden nihai olarak bahsetmiştir. Bu son tanımlamada, anksiyete kaynakları bakımından üçe ayrılmıştır. Ancak her biri tedirginlik veren bir halde yaşanıyor olmaları sebebiyle ortaklaşmaktadır.
- Tanımlanan ilk tür anksiyete, dış dünyadaki bir durumun ya da nesnenin korku yaratan tehlikesiyle ilişkilidir. Doğuştan gelebilir ya da sonradan kazanılabilir. Karanlık bir ortam, zehirli bir yılan bu anksiyete türü için örnek teşkil etmektedir.
- İkinci tür anksiyetede ise, tehlike insanın iç dünyasındadır. Her insan, doğumundan itibaren bazı isteklere sahiptir ve bunların doyumu peşindedir. Ancak dış dünyanın gerçekliğiyle karşılaştıkça bu isteklerini bir şekilde kontrol etmeye çalışır; çünkü istenen doyumun cezalandırıcı bir bedeli vardır. İç dünyada var olan ve bilinçli olarak farkında olunmayan bu istekler doyuma kavuşmaya çalışırken benliği zorlayan bir hal alarak insan ruhsallığında bir tehlike olarak algılanır. Bu tehlikenin bir sinyali olarak anksiyete ortaya çıkar. Bazen herhangi bir duruma bağlanmaya hazır ve genelleşmiş bir şekilde, bazen panik tepkileri şeklinde, bazen de fobi şeklinde bir görünüm alır.
- Üçüncü tür anksiyete ise içselleştirilen kurallarla ilgilidir. İnsanlar çocukluktan itibaren içerisinde bulundukları toplumun kurallarını benimseyerek zaman içerisinde yaşadığı ortamla uyumlu bireyler olurlar. Öte yandan; insan ruhsallığı istekler, dürtüler, düşünceler ve hayallerle doludur. İnsanın istekleri ve bağlı olduğu kurallar arasında dengeyi bulmaya çalıştığı bu sistemde; içselleştirilen kurallara, beklentilere uygun davranılmadığında anksiyete, suçluluk ve utanç ile birlikte deneyimlenir.
İç dünyadaki ve dış dünyadaki anksiyete
Anksiyete, her ne kadar kaynakları bakımından farklı türlere ayrılsa da çoğu zaman dış dünyadaki ve iç dünyadaki tehlikenin harmanlanmasıyla ortaya çıkar. Dış dünyada endişe veren birçok durum ya da nesne, insanın iç dünyasında yankılanarak kişiyi huzursuz edebilir. Vehbi Keser’in bahsettiği gibi içselleştirilen dış tehlike, içeriden insanı rahatsız etmektedir. Freud’un açtığı yolda ilerleyen bazı analistler, anksiyeteyi farklı perspektiflerden ele alarak yeniden kavramsallaştırdılar. Ancak yaşam içerisinde herhangi bir olayın içsel bir tehlike yaratarak anksiyeteyi tetikleyebilecek olması, psikanalitik literatürde hemfikir olunan bir mesele olarak kaldı.
İnsanlar, iç dünyalarındaki çatışmaların onlarda yarattığı anksiyete ile baş edebilmek adına farkında olarak ya da olmayarak birtakım yöntemler geliştirirler. Lakin bu yöntemler, bazı zamanlarda rahatlamayı sağlayamaz. Bu durumda, bilinç düzeyinde duyumsanan anksiyete uzun soluklu ve daha şiddetli bir hal alabilir. Yaşanan anksiyeteyi daha iyi anlamak ve onu daha sağlıklı bir şekilde yönetebilmek adına terapilerden yararlanılabilir. Psikanalitik yaklaşımda danışanların hissettikleri anksiyete, terapi için büyük bir öneme sahiptir. Terapide, danışanın çocukluğundan yadigâr kalan anksiyeteyi nasıl yönettiğinin hikayesi anlaşılmaya çalışılır. Terapistin danışan için oluşturduğu “kapsayıcı çevre” ile danışanın duyguları, hayalleri, umutları ve rüyaları araştırılarak danışanın yaşadığı anksiyete üzerine içgörü kazanması hedeflenir.
Referanslar
Freud, S. (1916–1917 [1915–1917]) Introductory Lectures on Psycho-Analysis, G.W. 11; S.E. 15–16.
Freud, S. (1933 [1932]) New Introductory Lectures on Psycho-Analysis, G.W. 15: 6–197; S.E. 22: 1–182.
Gabbard, G. O. (2014). Psychodynamic psychiatry in clinical practice. American Psychiatric Pub.
Keser, V. (2014). İçeriden gelen. Psikanaliz Yazıları, 35-40.
Winnicott, D. (1960), The theory of the parent-infant relationship. In: The Maturational Processes and the Facilitating Environment. Madison, CT: International Universities Press.
Freud, S. (1916–1917 [1915–1917]) Introductory Lectures on Psycho-Analysis, G.W. 11; S.E. 15–16.
Freud, S. (1933a [1932]) New Introductory Lectures on Psycho-Analysis, G.W. 15: 6–197; S.E. 22: 1–182.
Keser, V. (2014). İçeriden gelen. Psikanaliz Yazıları, 35-40.
Gabbard, G. O. (2014). Psychodynamic psychiatry in clinical practice. American Psychiatric Pub.
Winnicott, D. (1960), The theory of the parent-infant relationship. In: The Maturational Processes and the Facilitating Environment. Madison, CT: International Universities Press.