
Psikanalitik kurama göre kıskançlık, bireyin sevgi nesnesini kaybetme korkusu karşısında yaşadığı kaygı, öfke ve korkunun bileşimidir. Bu duygu, sadece mevcut ilişkisel deneyimlerden değil, aynı zamanda geçmişteki bağlanma örüntülerinden ve bireyin benlik algısındaki kırılganlıklardan beslenir. Özellikle çocuklukta bakım verenin ilgisini başkalarıyla paylaşmak zorunda kalmak, sevgiye ulaşmak için rekabet etme hissini doğurabilir. Bu anlamda kıskançlık, hem dışsal bir tehdide hem de bireyin iç dünyasındaki yetersizlik duygularına yönelmiş bir çatışmadır.
Psikanalizde Haset Nedir ve Nasıl Gelişir?
Psikanalitik kuramda “haset” kavramı, özellikle Melanie Klein’ın çalışmalarıyla derinleştirilmiştir. Klein’a göre haset, bireyin kendisinde olmayan bir şeye başkasının sahip olması karşısında hissettiği öfke, hayal kırıklığı ve yok etme arzusu ile tanımlanır. Bu duygu, çok erken gelişim dönemlerine, özellikle bebeklikte annenin “sınırsız veren meme” deneyimine dayanır. Bebek, anne memesini hem sevgiyle hem de kıskançlıkla algılar; bu iyi nesneye sahip olamamanın verdiği çaresizlik, zamanla hasede dönüşebilir. Haset, başkasındaki iyiye yönelik hem sahip olma arzusu hem de onu yok etme isteğiyle karakterizedir.
Bu yönüyle haset, kıskançlıktan daha ilkel, daha yıkıcı ve benliği tehdit eden bir duygudur. Kıskançlık, eldeki bir şeyi kaybetme korkusuyla ilgilenirken; haset, başkasında olan iyi bir şeyi yok etmeyi ister. Terapide bu iki duygunun ayırt edilmesi, bireyin kendilik algısını ve ilişkisel örüntülerini derinlemesine anlaması açısından oldukça önemlidir.
Kıskançlık ile Haset Arasındaki Fark Nedir?
Kıskançlık ve haset sıklıkla karıştırılsa da psikanalitik açıdan aralarında önemli bir fark bulunur. Kıskançlık, bireyin sahip olduğu bir şeyi kaybetme korkusuyla ilgilidir ve genellikle üçlü ilişkilerde görülür (örneğin, partnerin ilgisinin başka birine yönelmesi). Haset ise kişinin sahip olmadığı bir şeye başkasının sahip olması karşısında hissettiği eksiklik, öfke ve yok etme arzusudur. Haset daha erken döneme ait ve daha yıkıcı bir duyguyken; kıskançlık, kaybı önlemeye yönelik bir mücadele içerir.
Terapide Kıskançlık ve Haset Duyguları Nasıl Ele Alınır?
Terapide kıskançlık ve haset, genellikle yüzeydeki davranışların ardındaki derin duygusal örüntüleri keşfetmek için birer anahtar olarak değerlendirilir. Birey, bu duyguları sadece bastırmak ya da kontrol etmekle kalmaz, aynı zamanda tanımayı, kabul etmeyi ve anlamlandırmayı öğrenir. Kıskançlık çoğu zaman utanç, suçluluk ya da öfke gibi duygularla iç içe geçer. Terapi süreci, bu duyguların ayrıştırılması, kökenlerinin anlaşılması ve daha sağlıklı başa çıkma yollarının geliştirilmesine odaklanır.
Haset duygusu ise daha derin yapısal çalışmayı gerektirir. Bireyin erken dönem ilişkilerindeki eksiklikler, yoksunluklar ve “iyi” olanı neden yok etmek istediği üzerine çalışılır. Bu süreçte terapist ile kurulan ilişki, kişinin geçmiş ilişkilerinin yeniden canlandığı bir alan haline gelir ve iyileştirici bir deneyim sunar.
Psikolojik Danışmanlık Kıskançlık ve Hasetle Baş Etmeye Nasıl Yardımcı Olur?
Kıskançlık ve haset, yalnızca ilişkisel dinamikleri değil, kişinin benlik algısını da etkileyen derin duygulardır. Psikolojik danışmanlık süreci, bu duyguların altında yatan ihtiyaçları ve geçmiş yaşantıları fark etmeyi sağlar. Danışan, bu duygularla daha sağlıklı bir ilişki kurmayı öğrendikçe, ilişkilerinde de daha güvenli ve doyurucu bağlar geliştirebilir. Terapi, bu tür zorlayıcı duyguları dönüştürmek için güvenli bir alan sunar.
Yazar: Selin Baktır, Uzman Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog