Nefret ve kin gibi duygular ve yaşantılar, diğer her türlü deneyim gibi günlük hayatımızda ve ilişkilerimizde, farkında olarak veya olmadan karşılaştığımız deneyimlerdir. Hatta, Blum’a (1997) göre, tüm ilişkiler, içlerinde çelişkili duygular barındırdığı için nefret de her ilişkide kaçınılmazdır. Fakat, toplum tarafından çeşitli olumsuz yargılara maruz kalması sebebiyle nefret gibi duygular ve bu duyguları yaşantılamak, savunmacı ve inkâr eden bir tutumu da beraberinde getirebilmektedir. Bu duygulara karşı ön yargıların kırılması, ancak bu deneyimlerin bir bağlama oturtulmasıyla gerçekleşebilmektedir. Bağlama oturtmak için de öncelikle duyguların ne dediğini dinlememiz gerekir. Bu açıdan bakıldığında, psikanalitik teori, nefret ve kin duygularının ne anlama geldiğine bir yorum getirerek bu yaşantıların iç dünyasına bir kapı aralamaktadır.
Nefret nedir?
Nefret genelde sevginin tersi veya agresyon ile ilişkilendirilse de Freud’un erken dönem düşüncelerine göre nefret duygusu, sevgiden ve agresyondan bağımsız bir ego durumudur (Blum, 1997). Freud’a göre, nesnelerle olan ilişkide nefret duygusu, sevgiden çok daha eskidir çünkü nefret, “öteki nesneleri yok etme ölçüsünde egonun kendini koruma içgüdüsüdür” (Freud, 1915). Hatta Freud, kuramını geliştirdikten sonra nefret duygusunu ve saldırganlığı, dış dünyaya yöneltilmiş ölüm içgüdüsü ile ilişkilendirmiştir (Blum, 1997). Kernberg’e (1993) göre ise nefret, saldırganlık dürtüsünün gelişmesini ve düzenlenmesini sağlayan bir temel duygudur (akt. Blum, 1997). Kısacası, psikanalitik teoride nefret duygusu, bir ego durumu, ölüm içgüdüsünün bir varyantı ve temel bir duygu olarak kavramsallaştırılmıştır.
Psikanalitik açıdan nefretin gelişimi nasıl olur?
Yaşamın ilk dönemlerinde ilişkiler, ambivalans, yani çelişkili duygular barındırır. Başka bir deyişle, nefret edilen ve sevilen aynı nesnedir. Örneğin, bebek tarafından annenin memesi, sevilen ve ihtiyaç duyulan bir nesne olarak görülürken, oral-sadistik dönemde dişler gelişmeye başladıkça memeyi ısırma ve memeye bu yolla zarar verme davranışları da görülmeye başlanmaktadır (Erikson, 1973; akt. Blum, 1997). Bu da aslında memeye karşı ambivalans, yani hem nefret hem de sevgi gibi duygular beslendiğini göstermektedir.
Başka bir bakış açısından bakacak olursak, nefret duygusunun gelişimi için yaşamın ilk dönemlerinde görülen tümgüçlülük yanılsamasının, yani bebeğin her nesneyi ve dünyayı yönetebildiğine olan bilinçdışı inancının kırılması gerekmektedir (Blum, 1997). Kişi, her şeyi kontrol edemediğini fark ettiğinde bir çaresizlik deneyimler ve bu çaresizlik de beraberinde öfke ve nefreti getirebilir (Mahler vd., 1975/2018). Bu yüzden, nefret duygusunun, tümgüçlülüğün kırıldığı bir süreç olan nesnelerden ayrışma ve bireyleşme sürecinde diğer duygulardan ayrıştığı söylenebilmektedir (Blum, 1997).
Nefret duygusunun sağlıklı gelişimi için ödipal dönem deneyimleri de önemlidir. Ödipal dönemde bireyler, kendi cinsiyetindeki ebeveynleriyle özdeşleşebilmek için karşı cinsiyetteki ebeveyne bilinçdışı bir şekilde romantik duygular beslemeye başlar. Fakat, kişinin kendi cinsiyetindeki ebeveyni, bu romantik aktarımların gerçekleşmeyeceğinin sinyalini verdiği için, ödipal dönemdeki bireyde çaresizlik, engellenmişlik, kıskançlık, öfke ve nefret gibi duygular görülmeye başlanabilir (Blum, 1997).
Psikanalitik Açıdan kin nedir?
Kin deneyimleri psikanalitik bir bakış açısından incelemeye çalışan Wixen’e (1971) göre kin tutmak, kişinin kötü niyetinin duygusal yansımasıdır. Çeşitli ön yargılar sebebiyle kin de nefret duygusu gibi kabullenilmesi zor bir deneyimdir. Hatta, psikanalitik literatürde kin konusu her ne kadar ihmal edilmiş olsa da kin tutan kişiden, savunmacı ve kin duygularını doğrulamaya çalışan bir yapıya sahip biri olarak bahsedilir (Wixen, 1971). Kin duygusunun temelleri oral dönemin başlangıcında görülmeye başlanırken, erken ergenlik döneminde kin tutmaya olan eğilim gözlemlenebilir (Wixen, 1971). Kin tutmak, dünyaya karşı daha şüpheli bir yaklaşımı ve kin tutulan nesneye karşı fobik bir yaklaşımı da beraberinde getirir (Wixen, 1971). Kin tutmak her ne kadar olumsuz bir deneyim olarak görülse de bazı amaçlara hizmet etmektedir. Wixen’e (1971) göre, kişinin narsisistik algısını yıkabilecek her türlü tehdit, potansiyel bir kin nesnesidir. Bu yüzden kin duygusu, özgüveni ve değeri sürdürmeye yarayan bir mekanizma olarak kavramsallaştırılabilir (Wixen, 1971). Bu bakış açısından bakıldığında, diğer her duygu gibi kin ve nefretin de dünyaya uyumsal ve adaptif bir amacı olduğu anlaşılmaktadır.
Yazar: İlayda Akınkoç
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Blum, H. P. (1997). Clinical and developmental dimensions of hate. Journal of the American Psychoanalytic Association, 45(2), 359–375. https://doi.org/10.1177/00030651970450020501
Freud, S. (2021). Metapsikoloji. Idea Yayinevi (Orijinal çalışma basım tarihi 1915).
Mahler, M. S., Pine, F., & Bergman, A. (2018). İnsan yavrusunun psikolojik doğumu (A. N. Babaoğlu, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1975)
Wixen, B. N. (1971). Grudges: A psychoanalytic study. Psychoanalytic Review, 58(3), 333–344.