Mert Akyol, Uzman Klinik Psikolog
Popüler psikolojide yas genellikle kaybın üstesinden gelmeyle eşit tutulur; fakat gerçekten kaybın tamamen üstesinden gelmiş olabiliyor muyuz? Tamamen üstesinden gelinmese de yas sürecinde kişi, kendini kaybettiği yakınından, anılarından ve umutlarından yavaş yavaş koparır. Dahası, yas ve keder arasında kuvvetli bir bağ olsa da ve bazen birbiri yerine kullanılsa da keder kaybedilene karşı duygusal bir tepkiyken yas kederi nasıl işlediğimizdir. “Yas Günlüğü” kitabında yazar, kayıp sonrası hissedilenler şöyle tarif etmeye çalışır: “O yok artık, o yok artık, sonsuza dek ve tamamen. Donuk bir şey bu, bu sıfatı yok –anlamsız olduğu (yorumlama olanağı bulunmadığı) için baş döndürücü.”. Giden kişi artık tamamen yok olsa da yas sürecinin sonunda kaybedilen kişi unutulmaz ama anılır. Psikoloji, edebiyat, sinema gibi bir çok alanda işlenen yas kavramı bu yazıda psikanalitik açıdan ele alınmaya çalışılacaktır.
Yas Süreci Nasıldır?
Yas kavramı Sigmund Freud’un “Yas ve Melankoli” (1917) adlı eserinde kişinin sevdiği birinin kaybı veya o kişinin yerine yerleştirdiği gerçekte olmayan bir kavramın kaybı sonrasında oluşan doğal süreçler olarak geçer. Bir diğer ifadeyle, Freud, yas sürecini oldukça doğal karşılar ve kişinin kaybettiğinin arkasından yaşadığı olağan bir durum olduğunu söyler. Hatta Freud için bu kayıp birinin ölümü olmak zorunda da değildir. Ayrılık veya uzaklaşma sonucu da kişi kayıp yaşar ve yas sürecine girebilir.
Yasta olan birinin, kaybettiği kişiyle arasındaki nesne ilişkisinden sağlıklı bir şekilde ayrışmak ve zamanla hayatının normal akışına devam edip bu yas duygusundan kurtulması gerekir. Aksi halde, Freud’a göre, sağlıklı ayrışma olmaması durumunda kişi “melankoli” diye tanımlanan ve günümüzde depresyon da diyebileceğimiz patolojik bir hale bürünür. Patolojik yas durumunda depresif hasta ne kaybettiğini bilinçli bir şekilde kavrayamaz haldedir. Normal veya patolojik fark etmeksizin iki durumda da ketlenme (inhibisyon) ve ilgi kaybı gözükse de Freud’un melankoli diye adlandırdığı patolojik yas durumunda ek olarak öz-güvende büyük oranda bir azalma da gözlemlenir. Burada artık kayıp dışarıda değil kişinin kendi benliğindedir. Yani, kişi için fakir ve boş gelen yer dış dünya değil kendi egosudur. Yasta kişi kayıp için üzülürken melankolide kaybedilenle beraber ölür insan.
Freud’a göre bu makalede “normal yas” süreci sonucunda kaybedilen nesneye yapılan yatırım çekilir ve başka bir yere yönlendirilir. “Patolojik yas” sürecinde ise “nesnenin gölgesi egoya çöker”. Ancak görünen o ki bu kadar keskin bir ayrım pek de söz konusu değil. Freud’tan sonra gelen psikanalistlere göre ve hatta Freud’un ileriki yıllarda yaşadığı kayıplar sonrasında dediklerine göre her kayıp sonucunda geriye izler kalır ve sonuç olarak normal bir yas sürecinden sonra bile kaybedilen nesnenin gölgesi egoya yansır. Yani, kişi normal geçen bir yas sürecinden sonra hayata tekrar devam ediyor olsa bile kaybedilenden kalan izlerle yaşamaya devam eder ve bununla ilgili olarak da “ve zaten böyle olması gerekir” der Freud. Kısacası, kaybedilenin anılarını hatırlama ve anma yas sürecinin doğal bir parçasıdır. Goethe’nin de dediği gibi “İki kez ölürüz: birincisi öldüğümüzde ve ikincisi ise bizi bilen ve seven kişiler öldüğünde”.
Lacanyen Bakış Açısına Göre Yas Nedir?
Lacan’a göre kayıpla birlikte gerçekte (Lacancı gerçek, “the real”) bir delik açılır ve bu da reddetmenin (Verwerfung) tersi anlamına gelmektedir. Gerçekteki bu delik harekete geçer ve fallik gösterenle kaybedilen nesne arasında libidinal bir bağ oluşturur. Bu da kaybedilen nesneye ait anıların neden o kadar canlı olduğunu ve neden her şeyin onu hatırlattığını veya rüyalarını onunla doldurduğunu açıklamaktadır. Ardından gerçekte başlayan bu süreç simgeselde nesneye ait anıların kaydolması ve korunmasıyla son bulur.
Diğer bir ifadeyle, Lacan kişinin yas sürecine girdiği ilk anda soyut bir varlık kavram olan ölüm gerçekliğiyle (simgeselde kaydı olmayan) karşılaştığını daha sonrasında ise bu gerçekliği simgesel yani daha somutlaştırarak sağlıklı bir şekilde yas sürecini ilerlettiğini ifade eder. Çünkü kişi gerçek evresinden uzaklaşmak ve orada kalıcı olmamak için savunma sistemleri geliştirmiştir. Oysa, burada da kişi eğer simgesel evreye geçemezse melankoli sürecine girerek yastan sağlıklı bir şekilde çıkamamış olacaktır.
Psikanalitik Çalışmada Yas Nasıl Çalışılır?
Kayıp yaşayan kişi bu durumu yok saymak, ondan kaçmak veya kendini geri çekmek yerine bu kayıp ve onun getirdiği/götürdüğü şeylerle yüzleşir ve bunlar üzerine analistiyle/ terapistiyle birlikte çalışmasını sürdürür.
Terapideki yas çalışmasını Nasio (2007) “Yas çabucak katılaşanı yavaş yavaş çözmektir. Yas tutma sürecinde ne ölen kişi unutulur ne de onu sevmek bırakılır. Yani yas tutmak kaybolanı başka şekilde onun canlı varlığı olmadan sevmeyi öğrenmektir” şeklinde ifade etmiştir. Kaybın simgesele kaydolması süreci psikanalitik yönelimli terapi sürecinde işlenir.
Referanslar
Barthes, R. (2009). Yas Günlüğü, Çev. M.Rifat, S.Rifat, YKY, s.86
Nasio JD. (2007). Aşk Acısı, İmge Yayınları
Özkan, A., & BALTACI, S. (2020). Freud ve Lacan’ın Psikanalitik Kuramlarında Yastan Ayrışan Melankolik Özne. Psikoloji Çalışmaları, 40(2), 317-333.
Özmen, E. (2013, Eylül). İnsan Varlığının Temel Kurucu Zemini Olarak Melankoli ve Özdeşleşme. Birikim. Erişim Tarihi: 26 Haziran 2021, https://birikimdergisi.com/guncel/925/insan-varliginin-temel-kurucu-zemini-olarak-melankoli-ve-ozdeslesme#_ftnref10
Yasemin, Ö. Z. E. L., & Özkan, B. Kayıp ve Yasa Psikososyal Yaklaşım. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 12(3), 352-367.