Özellikle ergenler arasında psikoterapiye en sık başvuru sebeplerinden birinin sınav kaygısı olduğunu görüyoruz. Ebeveynlerden ‘’Aslında hazırlanıyor; ama sınavda kendisini gösteremiyor.’’, ‘’Otursa yapar ama hiç istemiyor.’’, ‘’Ben artık ne yapacağımı bilmiyorum, sürekli odasına gidip kontrol ediyorum.’’ gibi sözler duyuyoruz. Ergenlerse ‘’Deneme sınavlarında dikkatimi toparlayamıyorum.’’, ‘’Düşünmekten uyuyamıyorum ve yorgun uyanıyorum, sonra da okula gitmek istemiyorum.’’ gibi cümlelerle yakınıyor. Ergenlerin yaşadığı zorlukların hem kendilerini hem ebeveynlerini etkilediğini fark ediyoruz. Günün sonunda ergenin kaygısı ebeveynleriyle olan ilişkisinin yıpranmasına ve her zaman bulmaya ve görmeye ihtiyaç duyduğu dayanaklardan mahrum kalmasına sebep oluyor.
Sınav kaygısı olarak tanımlanan durumu aslında ergenlerin birtakım ruhsal zorluklarının üstünü örten bir isim olarak değerlendirebiliriz. Ergenlerin yaşadığı içsel zorlukları kendi başlarına tanımlamaları ve ailelerin bu zorlukları olduğu gibi fark edip isimlendirmeleri her zaman kolay olmayabiliyor. Bu nedenle sınav gibi tetikleyici bir olay, ergenin yaşadığı zorlukların öğretmenleri ya da ebeveynleri tarafından görülmesini sağlıyor. Oysa ergen, ‘’hayatımın sınavı’’ diye kaygılandığı tek bir sınavdan öte hayatta bir sürü sınav veriyor.
Ebeveynler ergen çocuklarının gelecekleriyle ilgili endişeleri nedeniyle kendilerini değerlendiren ve ödev veren bir eğitimciye dönüşmüş halde bulabiliyorlar. Böylece ergenler için dersler, kendilerine yaptıkları yatırımdan ziyade ailelerini tatmin etmek ve kendilerini ispatlamak için kullandıkları bir araca dönüşüyor. Ergenin zihninde yeterli hissetmek ve ebeveynleri tarafından sevilmek birtakım koşullara bağlanıyor ve artık hayatının en büyük sınavı bu oluyor. Çünkü ebeveynleri tarafından değerlendirildiğini hisseden bir ergen herkes tarafından değerlendirildiğini hisseder. Rahatlatan, anlamaya çalışan ve motive eden ebeveynler görmek kendi kaygılarını yatıştırmakta zorlanan ve ebeveynleri tarafından sakinleştirilmeye ihtiyaç duyan ergenler için oldukça destekleyici oluyor. Diğer yandan sürekli sınavın hatırlatıldığı ve kıyaslamaların yapıldığı korku ve endişe dolu bir ev ortamı ergenlerin kaygılarını körüklüyor. Yetersizlik hisleri yoğun olan ergen, onu kendi yetersizlikleriyle daha fazla yüzleştirecek sınavlardan ve akademik ortamdan uzaklaşıyor. Özellikle bilişsel olarak bir zorluk bulunmayan ya da öğretmenleri tarafından ‘’Çalışsa yapar.’’ denilen ergenin derslere olan direnci keyfi olarak nitelendirilebiliyor. Bu da ne yazık ki ergenin yaşadığı asıl kaygının görülememesine sebep oluyor.
Yetersizlik ve başarısızlık hislerinin okulla birlikte ortaya çıkması, bu hislerin sadece akademik alanda var olduğunu göstermiyor. Sınav kaygısı yaşayan ergenlerin çoğunlukla sosyal ilişkilerinde veya kendi beden algılarıyla ilgili yetersizlik hisleri olduğunu görüyoruz. Bu kaygıların altında yatanların anlaşılması ve tamir edilmesi için uzun süreli bir psikoterapi desteği hem ergenlerin ruhsallığı için destekleyici oluyor hem de kimi zaman kaybolmuş hisseden ebeveynlere fayda sağlıyor. Sınav ve akademik sorunların yol açtığı yüksek çatışmalar ailenin her üyesini etkilediği için psikoterapi sürecine ebeveynlerin katılımını çok önemsiyoruz.
Yazar: İrem Yıldırım, Uzman Klinik Psikolog