Bizde endişe doğuran esas şey yabancı ya da bilinmeyen değil, içten içe tanıdık olandır.
İşte bu unutulmuşun gizli yuvasından başını uzatması ve yıllar sonra tanınmaz halde verdiği tanınma savaşıdır ‘tekinsiz’. Bilinmeyen bir geçmişte bastırıldıktan sonra geri dönen, örtülü kalması gerektiği halde açığa çıkan tanıdık olanla, şimdi tanınamaz olan şeyin rahatsız edici karışımı.
Tekinsizlik Nedir?
Tekinsiz kavramını Alman filozof Schelling, 1835’te yazdığı Mitolojinin Felsefesi eserinde kullanmış ancak kavram psikolojiye ilk kez Tekinsizin Psikolojisi (Zur Psychologie des Unheimlichen, 1906) makalesiyle Ernest Jentsch tarafından getirilmiştir. Sigmund Freud, 1919 yılında Imago dergisinde yayınlanan “Das Unheimliche” (Tekinsiz) başlıklı makalesinde, gerçek yaşamda deneyimlenen olguların neden olduğu kaygı durumunun bir çeşidi olarak tanımladığı tekinsizliği etimolojik açıklamaktadır.
Freud ‘Tekinsizlik’te psikolog Ernst Jentsch’in denemesindeki kavramın fenomenolojik açıklamasını çıkış noktası olarak almaktadır. Bu çalışmada Jentsch E.T.A Hoffmann’ın “Kum Adam” adlı öyküsüne dayanarak yazıdaki tekinsiz yapıyı metnin okuru tarafından deneyimlenen düşünsel karmaşaya bağlamaktadır. Jentsch kişinin alışık olmadığı, onun için yeni olan durumlara karşı endişe duyduğunu ve böylece yazınsal yapıtlardaki tuhaf, sıra dışı olguların tekinsizliğe yol açtığına inanmaktadır. Jentsch’e göre tekinsizlik, entelektüel belirsizliğe (intellectual uncertainty) dayanmaktadır.
Jentsch’in görüşünü yetersiz bulan Freud, tanıdık olanın yabancılaşması, bastırılmış olanın geri gelmesi (represyon), ikizlik durumları, mucizevi tesadüflerin rahatsız edici tekrarları ve kastrasyon kaygısı gibi temel psikolojik terimler aracılığıyla tekinsizliğin daha kapsamlı bir incelemesini yapmıştır. Freud’a göre tekinsizlik, bir zamanlar tanıdık bildik olanın bastırma (repression) yoluyla benliğe yabancılaştırılması, bilinçdışına gizlenmesi sonucu oluşan şeydir.
Tekinsizliğin Etimolojisi
Freud’a göre almanca bir kelime olan “unheimlich”, “ev” anlamına gelen “heim”den, “sade, basit, vb.” anlamına gelen “heimlich” ile “yerli, evle ilgili tanıdık, bildik, vb.” anlamına gelen “heimisch” kelimelerinin tam tersini ve dolayısıyla bilinen ve tanıdık olmayan bir olguyu “tekinsiz”i ifade etmektedir.
Heimlich’in birbiriyle çelişkili olmayan iki farklı anlamı vardır; biri tanıdık, yakın ve güvenli, diğeri ise gizli, saklı tutulmak istenendir. Önüne aldığı olumsuzluk ön eki “un-” ile heimlich, unheimlich’e dönüşmekte ve yersizlik yurtsuzluk, evsizlik, tanıdık ile yabancı arasındaki gerilim olarak tanımlanabilmektedir. Kelime olumsuzluk eki alarak anlam kazanmış olsa da, heimlich ile unheimlich arasındaki gerilim, tekinsizlik hissini var eden ilişkidir. Doğal olarak, yeni ve yabancı olan her şey korkutucu değildir; ilişki tersine çevrilememektedir ancak, yeni olanın kolayca korkutucu ve tekinsiz hale gelebileceğini söylenebilmektedir. Tekinsizlik, uzun zamandır unutulmuş ve bastırılmış bir şeyin tekrarı olarak ortaya çıkmaktadır ve psişik geçmişimizin bir hatırlatıcısıdır.
Tekinsizliğin işleyişi, bastırılmış olanın geri dönmesi, tanıdık olanın yabancı hale gelmesi, yabancı bir ortamda evinden bir şey bulması, onun farklı şekillerde kendisini göstermesi biçiminde olmaktadır. Freud makalesinde, uzun zamandan beri bilinen bir şeyin tekinsiz hale gelebileceğini ve hatta esas tekinsiz olanın “evdeki” olduğunu söylemektedir. Freud’a göre tekinsizlik, karşıt anlamlar birliğini sağlamasından dolayı önem taşır ve Freud, bu birliğin dikkate alınması gereken bir diğer önemli husus olan eşzamanlılığı beraberinde getirdiği gerçeğini vurgulamıştır. Başka bir deyişle, tekinsizlik, unheimlich’i “heimlich’in bir alt türü” olarak adlandırdığı gibi, aynı anda hem sade hem de evsiz olabilecek bir deneyimi tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
Freud’a göre, tekinsizliği mümkün kılan iki temel faktör vardır. Birincisi, Freud’un eksik bir tanım olduğunu ifade ettiği, “zihinsel belirsizlik”, “yabancılık hissi”, “ait hissetmeme” şeklindedir. Jentsh’e göre de, tekinsizlik hissinin oluşumundaki en temel faktör zihinsel belirsizliktir; böylece tekinsiz, daima olması gerektiği yerde olup olmadığının bilinemediği bir şeydir. Çevresi ile aidiyet bağı kuran kimseler, bu ortamdaki nesneler ya da olaylarla ilgili tekinsizlik hissini daha az duyumsayacaklardır. Freud’a göre tekinsizlik yalnızca zihinsel belirsizlikle açıklanamamaktadır. Ona göre tekinsizlik aynı zamanda, bilinçaltında bastırılanların geri dönmesiyle yüzeye çıkan korku ve kaygıdır. Bir başka şekilde o, bastırılanın geri dönüşünü mümkün kılan şeydir.
Dikkate alınması gereken bir diğer husus, terimin anlamının eşzamanlılığıdır. Tekinsiz deneyim tanıdık olarak da yabancı olarak da tanımlanamamaktadır. İkilikler birleşmiştir, bu nedenle terim zorlaşmaktadır. Freud’a (1919) göre, benlik hem bilinci hem de bilinçsizliği içermektedir. Royle, Freud’unkine benzer bir fikir öne sürerek, “tekinsizliğin sadece bir tuhaflık ve yabancılaşma deneyimi olmadığını” belirtmektedir (The Uncanny, 2003, s.1).
Tekinsiz bir deneyimde, Freudyen yaklaşımda, kişinin bilinçdışı harekete geçmektedir. Bu deneyim sırasında, bilinçaltındaki bastırılmış duygular bilinçte tanıdık duygular yaratmaktadır. Bir insanın bilmediği bir şeye karşı bu aşinalığı hissettiği an, tekinsizlik anıdır. Böylece, Freudcu yaklaşımda bilinçli ve bilinçdışı arasındaki sınır kaldırılmaktadır çünkü tekinsiz etkinin hayal gücü ile gerçeklik arasındaki ayrımı etkileyerek üretildiğini belirtilmektedir.
Psikanaliz ve Tekinsizlik
Tekinsiz bir duyguyu tetikleyebilecek durumlara örnek olarak cansız nesnelerin canlanması, gerçek dünyada bir etkisi olduğu anlaşılan düşünceler, çiftinizi (doppelgänger etkisi) görmek, hayaletler veya ruhlar gibi ölüm temsilleri, animizm, büyücülük, sihir ve istemsiz tekrarlar verilebilmektedir. Tekinsizlik, çocukken bastırılan, örtbas edilen ve yetişkin olmak için gizlenen inançlarla ilgilidir. Tekinsizlik, kişinin psikolojik gelişiminin ilk basamaklarında yaşama tutunmanın bir güvencesi olarak oluşturduğu eş kavramının bir süre sonra farklı ruhsal gerekliliklere dönüşmesiyle bireye, bireyin en zayıf noktası olan ölümü anımsatmaya başlamasıyla ortaya çıkmaktadır. Önceleri kişiyi dış dünyaya karşı koruyan eş giderek kişinin reddettiği ölümlülük halini anımsatarak marazi bir hale getirir ve tekinsizlik bu noktada belirginlik kazanmaya başlamaktadır.
Freud’a göre tekinsizliğin kaynağı, kişinin gözünden soyulma fikrine bağlıdır. Rüyalarda, mitlerde, nevrotik fantezilerde vb. göz kaybı kastrasyon korkusu demektir. Freud’un paradigma örneği, E.T.A. Hoffmann’ın “The Sandman” adlı öyküsünün, ebeveynlerin çocuklarına uyumaya teşvik etmeleri için anlatacakları kısa öyküsüdür.
Der Sandmann hikayesi ve kendi danışanlarının anlattıklarının sökümü ile tekinsiz hislerin çözümlenmesi Freud’un animistik evren olgusu ile örtüşmektedir. Animistik evren; ruhlarla dolu bir dünya tasvir eder. Cansız bir oyuncak bebeğin canlanması, tekinsizlik hissini en iyi anlatan örneklerden biridir. Hikaye, Kum Adamının çocuğun gözlerine kum koyması için çocuğun uykuda olması gerektiğini söylemektedit ve eğer uyumazlarsa, kum Adam gözlerini çıkaracaktır.
Kahraman, kaderi sonunda Sandman’a düşen Nathaniel adında bir çocuktur. Sadece görüşünü değil, aklını, sonra hayatını kaybetmiştir. “Sandman” da “kötü” baba Coppelius, tüm aşk ilişkilerine müdahale etmektedir. O, Nathaniel’in “gözlerini” ilk koruyan iyi babayı destekleyen (öldüren) güçlü, hadım eden babadır. Bu hikayedeki göz kaybı korkusuyla yeniden çağrılan çocuksu cinselliğin (genital faz) bir parçası olan kastrasyon kompleksidir. Burada tekinsiz olan şey, psikoseksüel dönemlerde aşılmış ve unutulmuş bir şeyin geri dönüşüdür. Aynı tema, Oedipus’ta da bulunmaktadır. Freud, Das Unheimliche başlıklı denemesinde kastrasyon kaygısını, bastırılmış duyguları, psikoseksüel gelişim döneminde yaşanan sorunları ve aşılamayan inançları tekinsizliğin nedenleri arasında göstermektedir.
Tekinsizlik, büyüdüğümüz çocukluk inançları aniden gerçek göründüğünde ortaya çıkmaktadır ve Freud buna “bastırılanların dönüşü” adını vermiştir. Freud, tekinsizin ortaya çıktığı yeri, hayal ile gerçek arasındaki sınırların çöktüğü ve ikiz, otomat, ölü veya kadın kılığına giren bastırılmış hatıraların geri döndüğü yer olarak tarif etmektedir. Freud, bu altüst edici tekinsiz deneyimiyle başa çıkmanın yollarından birinin, kurmacaya başvurmak olduğunu söylemektedir. Masal, roman, fantastik öykü gibi yaratım dünyası, artık gerçek ve hayali ikizler arasında ayrım yapamamamızdan kaynaklanan endişemizi yok etmekte ve böylece bastırılmış olanın korku yaratmadan veya tehdit arz etmeden geri dönmesine olanak sağlamaktadır. Buradaki amaç, tekinsizin ortaya çıkardığı semptomları reddetmek veya bastırmak değil; onlarla yüzleşmek, onları anlamak ve mümkün olduğunda yatıştırmak ya da yüceltmektir.
Yazar: Canan Önerli, Stajyer Psikolog
Düzenleyen: Gözde Özbek, Uzman Klinik Psikolog
Referanslar:
Freud, S. (1919). The ‘Uncanny’ (A. Strachey, Trans.). Erişim Adresi: https://web.mit.edu/allanmc/www/freud1.pdf.
Kara, A. (2021). Tekinsizin Geri Dönüşü. Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 14 (35), 1144-1160. DOI: 10.12981/mahder.926920
Lloyd-Smith, A.G. (1989). The Uncanny. In: Uncanny American Fiction. Palgrave Macmillan, London. https://doi.org/10.1007/978-1-349-19754-5_1
Taktakoğlu, Ö. Tekinsiz ve Psikanaliz Üzerine. ONTO Psikoloji Dergisi. Erişim Adresi: https://www.ontodergisi.com/sayilar/tekinsiz-ve-psikanaliz-uzerine
Windsor, M. (2020, April 1). Freud on the uncanny: A tale of two theories. Philosophy and Literature. Johns Hopkins University Press. https://doi.org/10.1353/PHL.2020.0002